Bacağımdaki sızı öylesine yoğundu ki kıvranıyordum. Ağrı kesici vermemişti. Acı içindeydim.
"Sana çorba yaptım." Sıkıca yumduğum gözlerimi açtım. Elindeki metal kaseyle yanıma geliyordu.
"Acıyor." Kan ter içinde kalmıştım. "Lütfen, yardım et."
"Neresi?" Tek kaşını kaldırdı. Bacağımı gösterdim. "Aa, doğru ya. Ben unutmuşum onu tamamen."
"Nasıl unuttun?" dedim kaşlarımı çatarak. Nasıl unutabilirdi? Kızmıştım ona şimdi.
"Sen daha önce acı çeken birini unutmadın mı?" Önümde oturdu. Kafamı iki yana salladığımda, "Yalan söyleme." dedi ciddiyetle. "Yalan söyleyenleri sevmem Ufuk."
"Gerçekten, yapmadım öyle bir şey."
Elindeki kaşıkla bacağımdaki yaraya bastırdığında acıyla bağırarak elini çekmeye çalıştım. Ama işe yaramadı. Yaradan kanlar akıp kaşığa bulaştığında geri çekti. Kaşığı ağzıma uzattığında anlamayarak ona baktım. "Temizle." Kafamı iki yana salladığımda kaşığı ağzıma zorla soktu. Metalik tat ağzımın içine yayıldığında midem bulanmıştı. Öğürerek kendimi geri çektim.
"Sana düşün diyorum, bir nedenden buradasın diyorum ama sen düşünmüyorsun. Düşünmüyorsun Ufuk ve beni öfkelendiriyorsun." Kafama kaşıkla bir kez vurdu. "Düşün!"
"Yemin ederim ben kimseye bir şey yapmadım." dedim ağlayarak. Yaram çok daha ağrıyordu şimdi.
"Suçsuzsun yani?"
"Suçsuzum!" diye bağırdığımda derin bir nefesi içine çekip kendi saçlarını yoldu.
"Delirtiyorsun beni."
"Savaş." Saçını çekiştiren ellerini tuttum dikkatle. Kendisine zarar vermemesi için bir içgüdüyle yapmıştım. "Suçumu neden söylemiyorsun bana? Sana mı kötü bir şey yaptım? Lütfen söyle. Hatırlarsam itiraf edeceğim, yemin ederim." Gözleri ellerini tutan ellerime kaydı.
"Sorun hatırlamıyor olman." dedi elimi ittirerek. "O senin yüzünden öldü ve sen bunu hatırlamıyorsun bile."
Söylediği şeyle kaşlarım çatıldı. Düşündüm ama ben daha önce kimsenin öldüğünü bile duymamıştım ki? "Kim?"
"Öğreneceksin." Kaseyi eline alıp bir kaşık aldı. "Çorban soğuyacak, aç ağzını." Kaşığı ağzıma getirdiğinde ağzımı açtım. İtiraz etmeyecektim. Uslu olmam gerekiyordu. Aşırı acı olan çorbayı zorlukla yuttum. Ağzımın içi alev almıştı resmen. Sonraki kaşığı uzattığında ağzımı açamadım. Yanıyordu.
"Sorun ne?" dedi. "Yemek istemiyor musun? Ama çok açsın balım, aç ağzını." Kaşığın ucunu dudaklarım arasına dayarken o da ağzını açmıştı. Ağzımı açıp zehirden farksız olan çorbayı yuttum. Dudaklarım da yanmaya başlamıştı. Ağzım açık hızlı hızlı nefes alıp verdim. "Yemek ye ki güzelce büyü. Şu kollarına bak, incecik." Cevap vermedim. Onun koyu kahve gözlerine bakarak sonraki kaşığı da yuttuğumda gülümsemişti. Gülümsemesi solmasın diye bir sonraki kaşığı ağzım açık bekledim.
Kasedeki çorbayı bitirdiğimde, "Aferin sana." diyerek saçlarımı okşadı. Gülümsedim. Elini cebine atıp ordan kesik bir ilaç tablet çıkardı. İlacı paketten çıkarıp parmaklarının arasında çevirdi. "Hem bak, acını dindirmek için sana ağrı kesici getirdim. Çok düşünceliyim, görüyor musun?"
"Evet." Sabırsız bir şekilde yuvarlak ilaca bakıyordum. "Bana daha sık getirebilir misin bundan?"
"İlaç mı?" Kafamı salladım. "Tabii ki." İlacı bana uzattığında tam ağzımı açmıştım ki elini geri çekti. Minik tableti alt dudağının arasına koyduğunda gözlerimi kırpıştırarak baktım ona.
"Hani bana getirmiştin?" dedim dudaklarımı büzerek. "Yalan mı söyledin?"
"Ben yalan söylemem." Suratını benimkine yaklaştırdı. "Önce kendi ağzıma koyuyorum ki sana zehir vermediğimi anla. Şimdi alabilirsin ilacını." Dudağını dudaklarıma yaklaştırdığında hızlanan kalbimle ben de ona yaklaştım.
Heyecanlanarak dilimi alt dudağının içine ittirdiğimde ıslanmış ilaç dilimin ucuna değmişti. Kendi ağzıma almak isterken yana kaydığında biraz daha Savaş'a eğildim. Elimi onun dizinin üstüne koymuştum. Dilimi biraz daha oynatıp ilacı kendi ağzıma almayı başardığımda hızlıca yuttum. İlk önce boğazımda takılmıştı ama birkaç yutkunmayla o his kayboldu.
Kalbim resmen kulaklarımda atarken gözlerimi ona çevirdim. "Teşekkür ederim."
"Rica ederim. Şimdi uzan ve gözlerini kapat. Güzelce uyu, tamam mı?"
"Tamam." Kafamı salladıktan sonra dediği gibi yatağa uzandım. Gözlerim onun üstündeydi. Onun gitmesini bekledim ama o hala yerde oturuyordu.
"Gözlerini kapat ve uyu dedim, değil mi?" diye sorduğunda hızlıca gözlerimi kapattım. Birkaç dakika sonra vücut sıcaklığını yakınımda hissettim. Nefesi kulaklarıma vurduğunda onu görmek isteyen gözlerim titreşti ama açmadım.
"Sana zarar veriyorum ama bak, benden başka yaralarını saran da yok." Yanağıma tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu. "Benden başka kimsen yok balım. Kıymetimi bilsen iyi olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANİ (GAY) (+18)
General Fiction(tamamlandı) Stockholm sendromu. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.