Suçluluk duygusu her bir zerremde geziniyordu.
Tuğkan benim yüzümden intihar etmişti. Benim korkaklığım ve bencilliğim yüzünden. Ona destek olmamıştım, olmak istememiştim. Ona bunu yapanları polise şikayet edeceğini söylediğinde ödleklik yapan ben olmuştum. Ve onu umursamamıştım. Dünyada tecavüze uğrayan tek kişi o muydu sanki? Sürekli birilerinin başına geliyordu ve suçlulara ceza verilmiyordu. Tuğkan için başıma bela almaya ne gerek vardı? Böyle düşündüğümden ne Tuğkan'ı aklıma kazımıştım ne de yaşadıklarını. Silinip gitmişti.
Savaş yemeğimi vermek için geldiğinde ona bakmamıştım. Bakamamıştım. Utanıyordum. Böylesi bir kötülüğü birine yaptığım için kendimden nefret etmiştim.
"Benden nefret mi ediyorsun?" diye sorduğunda duygusuz bakışlarımı ona kaldırdım. Üstü başı kan olmuştu. Buradan ayrılırken üstünde kan lekeleri yoktu.
"Kendimden nefret ediyorum." diye cevapladığımda birkaç adım atıp tam karşımda çömeldi.
"Neden?" diye sordu kaşlarını çatarak.
"Tuğkan'a yardım etmeliydim." dedim pişmanlık dolu sesimle. "O kadar korkak davranmamalıydım. Belki... Belki şimdi yaşıyor olabilirdi."
"Evet, hepsi senin suçun." diye onayladı beni. "Seni polise şikayet edeceğim. Ömür boyu hapiste yatacaksın."
Korku dolu gözlerimle baktım ona. "Seni bir daha göremeyecek miyim yani?" diye sordum.
"Görmeyeceksin." diye onayladığında gözlerim doldu.
"Hayır, Savaş. Lütfen beni polise şikayet etme. Ben senden uzak olmak istemiyorum." Ellerimi omuzlarına koyup dizlerimin üstüne oturdum. Kahve gözleri üstümde geziniyordu. "Burada ölene kadar yaşarım, yeter ki seni görebileyim."
"Benden hoşlanıyor musun?" Kafamı salladım. O olmadan yaşayamazdım ki. Canım yandığında kim bana bakıp beni iyileştirecek ve sarılacaktı? Saçlarımı kim okşardı o olmadan?
Beni uzun uzun izledikten sonra eliyle boynumdan kavrayıp beni geriye ittirdi. Sırtüstü yatağa uzandığımda üstüme çıkmıştı.
Ellerini kafamın iki yanına yaslayıp dudaklarını boynuma bastırdığında huzurla gözlerimi kapattım. O da kokumu içine çekip boynumu öpmeye başladı. Dişlerini geçirip ısırdığında elimle ensesindeki saçları avuçlayıp boynuma daha çok bastırdım.
Dilini tenime bastırarak kulağıma tırmanıp ordan dudağıma geldi. Diliyle dudaklarımı yaladığında nefesim kesilmişti. Kollarımı boynunda çaprazlayıp dudağından öpmeye başladığımda bana anında karşılık vermeye başlamıştı.
Kendini bana bastırdığında inleyerek kalçamı ben de ona ittirdim. Hissettiğim duygular o kadar yoğundu ki gözlerimden yaşların akmasına engel olamıyordum.
"Neden ağlıyorsun?" diye sordu, göz yaşlarımı silerek.
"Bilmiyorum." Burnumu çektim. "Sadece iyi ki varsın." dedim onu kollarımın arasına çekerek. Bir şey demeden kafamı göğsüne bastırıp kollarıyla beni sardı. Sıcak kollarına iyice sığındım. Üstündeki kanın kokusu burnuma ulaştı ama bundan rahatsız olmadım.
"Ona ne yaptın?"
"Bir şey yapmadım." dedi saçlarımı okşayarak. "Yapmalı mıyım?"
"Üstündeki kan kimin o zaman?"
"Yapmalı mıyım?" diye tekrarladı sorusunu.
"Bilmiyorum." diye fısıldadım.
"Ona geber demiştin?" dediğinde sessiz kaldım. Bilerek söylememiştim onu. "Öldürmek ister misin?"
"Hayır." dedim anında. "Kimseyi öldürmek istemem."
"Tuğkan'ı öldürdün, onu neden öldüremiyorsun?" Çenemden tutup ona bakmamı sağladı. "Çoktan bir katil oldun."
Yine de kafamı iki yana salladım. "Yapamam."
"Sen nasıl istersen balım." Dudağımdan öptü. "Şimdi gözlerini kapat, bugün çok yoruldun."
"Sen de uyuyabilir misin burada?" diye sordum gözlerimi kırpıştırarak.
"Olur." dediğinde gülümsedim. Kafamı göğsüne koyup kollarımı beline doladım sıkıca. Bırakıp gitmesinden korkarak. Beni tutarak vücudunun üstüne uzanmamı sağladı. Kulağım hızla atan kalbinin üstündeydi.
Kokusunu içime çekip gözlerimi mutluluk ve huzurla kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANİ (GAY) (+18)
General Fiction(tamamlandı) Stockholm sendromu. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.