BÖLÜM 11

18.7K 701 182
                                    

Duvarı öylece izliyordum. Hiçbir ses yoktu, sinir bozucu bu sessizliğe alışmıştım. Günüm tamamen Savaş'ı beklemekle geçiyordu. Ona itaat ederek dışarı çıkmak istiyordum. Onu memnun etmem lazımdı, kendimi ona hazırlıyordum.

Merdivenleri inen ağır bot seslerini duyduğumda oturduğum yerden hızlıca kalkıp parmaklıkların önüne gittim. Ellerimi soğuk demirlere sarıp merdivenden inen uzun ve iri bedeni inceledim.

"Merhaba." Heyecandan yerimde duramıyordum. O bana yaklaştığında parmaklıklardan uzaklaştım.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu. Parmaklıkları açmak gibi bir eylemde bulunmamıştı.

"Seni bekliyordum." dedim gülümseyerek. Gözleri beni şöyle bir süzdü.

"Keyfin yerinde mi?"

"Hıhım." Kafamı salladım. Bir şey demeden cebinden çakmak çıkardığında onu izliyordum. Üstündeki tişörte geçirdiği on cm uzunluğundaki iğneyi de aldığında anlamayarak ona baktım. "Ne yapıyorsun."

"Yaklaş." dediğinde her ne kadar korksam da parmaklıklara yaklaştım. "Elini geçir burdan, avucunu aç." Parmaklıklardan elimi geçirirken ürkek bakışlarımı onda tutuyordum.

"Bana ne yapacaksın?"

Elindeki iğnenin ucuna çakmaktan çıkan ateşi tutmaya başladı. "Seni damgalayacağım." cevabını aldığımda elimi çekmek için hamlede bulundum.

"Şş, sözümü dinle."

"Çok acır ama."

"Acımasını istiyorum." Gözlerimin içine baktı. "Benim için bu acıya katlanamayacak mısın?" Çakmağı bırakıp ısınan iğneyi avucuma yaklaştırdı.

"Korkuyorum." dedim titreyen sesimle.

"Sorun yok." Sakinleştirici ses tonuyla söylediğinde bir an ona inanmıştım. Taki o sıcak ince demiri avcumun içine bastırana kadar. Acıdan bağırarak elimi çekmeye çalıştım ama bileğimden tutarak buna engel olmuştu. Bastırdığı iğneyi kaldırdığında düz bir çizgi oluşmuştu. Gözlerimden yaşlar akarken o elimi bırakmıştı. Olduğum yerde yere çöküp ağlamaya başladım. Çok acıyordu.

"Bitmedi." Elindeki iğneyi tekrar ısıtırken söylediğinde yalvarır bakışlarımla baktım ona. "Elini uzat tekrar."

"Neden yetmiyor bu?"

"Sözümü ikiletme Ufuk." Oturduğum yerden kalkmadan elimi parmaklıklar arasından geçirdim. Çömelerek yine bileğimden kavradı elimi. Tekrar bastırdığında gözlerimi kapatarak olduğum yerde çırpındım.

"Lütfen! Lütfen yeter! Ne dersen yapıyorum, lütfen dur!" Ama o beni duymuyordu."Savaş." Sesimin kendisi yalvarıyordu. Avucum yanıyordu şu an.

"Bu son balım, güçlü dur. Sen güçlü bir çocuksun. Getir bakalım elini." Elimi tekrar bileğimden tuttuğunda gözlerimi sıkıca yumdum. Üçüncü kez sıcak demir tenimle buluştuğunda boğazım yırtılacak sandım.

Bileğimi bıraktığında kolum cansız bir et parçası gibi yere düştü. Çakmağı ve iğneyi fırlatıp eliyle yanağımı avuçladı. "Gözünü aç."

"Yanıyor." dedim kendimden geçmiş bir şekilde.

"Eserime bakmayacak mısın?" Yanağımı okşadı. "Kalbim kırılır Ufuk, kalbimi kırmak istemiyorsun değil mi?"

Avucumdaki şişkin ve kızarık çizgilere baktım. Keskin çizgiler S harfini oluşturuyordu. "Artık beni burada taşıyacaksın, mükemmel değil mi?" Parmağıyla avucuma bastırdı. Cevap vermedim, verecek halde de değildim.

"Çok güzel değil mi?" diye sorduğunda sadece kafamı sallayabilmiştim. "Tıpkı senin gibi."

Cebindeki anahtarla kilidi açıp içeriye girdi ve kapıyı kapattı. Ben halsiz bir şekilde yerde uzanıyorken vücudumu kucağına alıp zindanıma götürdü beni. Yatağın üstüne oturduktan sonra beni de kucağına oturttu. Kafamı omzuna yaslayıp ağlamaya devam ettim.

"Hiçbir acı sonsuz değildir balım." dedi saçlarımı okşayarak. Dudakları yumuşakça alnımda gezindi. "Ya zamanla ya da ölümle geçer." Alnımı sıkıca öptü. "Senin de tüm acıların öyle ya da böyle geçecek."

Gözlerimi kapatıp onun kollarının arasına sığındım. Çünkü biliyordum ki beni kendinden koruyacak tek kişi yine kendisiydi. Saçlarımı okşayıp beni yüzümün her tarafını yumuşak dudaklarıyla öpüyorken mayışmıştım.

"Tuğkan'ımın acısı da sonsuz değildi." dediğinde uykuya yenik düşmüş beynim söylediklerine bir anlam yüklememişti. "Ama onun acısını geçiren zaman olmadı."

CANİ (GAY) (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin