ÖBA - Ömer'in Bakış Açısı
İnsanın kendi bedenine bu kadar yabancı kalması ürkütücüydü. Evet, sonunda kendime gelebilmiştim ama zihnim dışında geri kalan her şeyim değişmişti. Adımlarım, omuzlarımın duruşu, ellerim, sakallarım, kıyafetlerim.. Tüm bu farklılıklar beni hala parmaklıklar ardından bakıyormuşum gibi hissettiriyordu.
Şuan sahip olduğum hiçbir şey bana ait değildi. Ait olmadığım bir zaman diliminin ortasına düşmüş bir bilim kurgu kahramanı gibiydim. Bu yüzden sokakta yüzlerine maske takmış insanları gördüğümde iyice panikledim. Beş değil, on değil, neredeyse gördüğüm herkes maskeliydi. Kaşlarımı çatıp paranoyak bir şekilde sürekli sağıma soluma bakınırken insanların meraklı bakışlarına maruz kalıyordum. Bunun bana ne olduğunu açıklayabilecek herhangi bir bilgi arıyordum ama yoktu. Bir cevap bulamadıkça da gerginliğim git gide yükseliyordu.
Hale'nin konumunu attığı yere çıkan sokakta adımlarım sarsak bir şekilde yürüyüp gelmem gereken yeri buldum.
Oblomov.
Yeşil bir tentenin üzerindeki beyaz renkli harfler bana bir şey çağrıştırmıyordu. Buraya ilk defa geliyordum. Mekândan içeriye adımımı atıp kısa girişi geçmiştim ki alt kata inen merdivenlerde liseli sayılabilecek genç bir kızın uyarısıyla durdum.
"Beyefendi, maskenizi takar mısınız lütfen."
Kızın yüzündeki maskeye daha fazla bakmamın onun gizemini çözmeyeceğine bir saniye içinde ikna olduktan sonra boğazımı temizledim. "E.. tabi." Başımı biraz arkamda kalan girişe doğru çevirdim. "Nerden alıyoruz maskeyi?"
Kızın gözlerinde bıkkınlık vardı. Hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve merdivenlerin sonundaki bar tezgâhına gitti, ardından oradaki arkadaşından aldığı maskeyi getirip uzattı.
"Eyvallah."
Maskenin kenarlıklarını açmaya çalışırken istemsizce merdivenlerin sonundan sol yaptım ve üst kata göre daha karanlık bir havası olan kısma girmiş oldum. Hale'yi görmem de tam o anda olmuştu. En köşedeki dört kişilik masada oturuyordu. Ben ona doğru ilerlerken ayağa kalktı. O da bir maske takıyordu ama çenesinin altına doğru indirmişti.
"Ömer?" diye sordu gözlerimin içinde gezinirken. Hâlâ emin olamıyor gibiydi. Muhtemelen her şeyimle ona farklı geliyordum.
"Benim." dedim sabırsızca. O ise benim aksime aynı görünüyordu. Saçlarının kızılını daha koyu bir renge boyatmış ve omuzlarına kadar uzatmıştı. Yüzüne daha olgun bir ifade de yerleşmiş gibiydi ama sadece bu kadar. Geri kalan her şeyiyle o altı yıl önceki Hale'ydi.
"Sensin cidden. Ömer.." Mavi gözleri doldu ama damla gözlerinden aşağıya kaymadan önce kollarını boynuma dolayıp bana sıkıca sarıldı. "İnanamıyorum. Bunca yıldan sonra.. ben.."
Sarılışına karşılık verdim. Sonunda her şeyiyle yabancı olduğum bu zamanın içinde güvenebileceğim, tanıdık birinin yanında olma hissi içinde olduğum bu tuhaf olaylar silsilesini daha az akıl kaçırtıcı hale getiriyordu.
Geri çekildikten sonra "Bir daha hiç geri gelmezsin sanıyordum." diye tamamladı yarım kalan cümlesini.
Ondan düşündüklerimi gizlemedim. "Ben de öyle."
Masaya çöktükten sonra bir süre elimde kalan maskeyi izledim. Soracak çok sorum vardı. Söylemek istediğim onca şey. Birbirimizi son görüşümüzde konuştuklarımız öyle pek de güzel şeyler sayılmazdı. Onları hatırlıyor muydu emin değildim, ortada görmezden gelemeyeceğim kadar uzun bir zaman vardı, yine de gözlerimi tekrar onunkiler çevirdiğimde onun da beni izlediğini gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkiz Bedenler
Mystery / Thriller"Ömer, delirdin mi sen?! Karınım ben senin!" "Senin kocan yok artık kızım, sok kafana bunu." ~ Parçalanmış bir zihin, parçalanmış hayatlar.. İki farklı kalbin arasında kalmış bir kadın.. İkiz Bedenler bir kadınla erkek arasındaki aşktan çok daha f...