7 🔥

140 9 11
                                    

ABA -  Aslım'ın Bakış Açısı

Ömer'in beni bıraktığı yerde yürümeyi unutmuş gibi kalakaldım. Uzun süredir duvarın önünde dikildiğimi sızlamaya başlayan ayak tabanımdan anlayabiliyordum ama düşüncelerimin hızı ve ağırlığı hareket etmeme izin vermiyordu.

"Ben Ömer değilim!"

Neydi bu? Ben Ömer değilim de ne demekti? Benimle dalga geçiyordu. Benimle dalga geçtiğine adım gibi emindim.

"Bu bir şaka değil."

Böyle söylemişti ama her zaman böyle söylerdi zaten. Yalnızca daha önce işin içine başka birilerini kattığı hiç olmamıştı.

"Gelebildiğim kadar hızlı bir şekilde yanına geleceğim."

Kaşlarımı çattım.

Evet, Hale mesela.

Hale Almanya'daydı. Özel bir klinikte tedavi görüyordu. Neden yanına gideceği yalanını söylemişti ki? Unuttuğumu mu zannetmişti? Anlamsız şakası daha bu adımda bile elinde patlamıştı. Pes edip gerginlikten tortop olmuş yüzüme bakıp gülme krizine girmesi gerekirdi. Ama devam etmişti.. Gözlerimin içine doğru kükreyişini hatırladım.

"Senden uzak bir yere!"

Gözlerim ben engel olamadan tekrar yaşardı. Ne kadar sert bakmıştı, ne kadar öfkeli.. Sanki gerçekten benden uzaklaşmak istiyormuş, benden kurtulmak istiyormuş gibi. Sanki gerçekten beni tanımıyormuş gibi. Sanki gerçekten başka biriymiş gibi.

Kalbim beni rahatsız edecek kadar hızlanınca burnumdan derin bir nefes aldım.

Hayır, bu bir şakaydı. Ömer yine Ömer'liğini yapıyor ve benimle dalgasını geçiyordu. Çok geçmeden geri gelip bu şok içindeki bembeyaz suratımla da dalga geçecekti. Ama bu sefer ona çok fena kızacaktım. Belki bir iki gün konuşmazdım bile.

Abartmıştı. Bu sefer çok abartmıştı. Bilgisayarımı kırmak da neydi? Telefonumu alıp gitmesi.. Sabah sabah derdi neydi bu adamın?

Düşüncelerim nispeten daha az paranoyak bir düzeye erişince omuzlarımı silkip yerimden ayrıldım. Kendimi gülkurusu ve gri renkleriyle döşediğimiz salonumuzda bulmuştum. L koltuğun arkasındaki prize takılı şarj kablosunu el yordamıyla buldum ve ucundaki telefona ulaştım. Hızlı aramalarda kendi ismimi bulup ararken sabırsızdım.

Burnundan getireceğim senin, Ömer. Eve bir gel hele, nasıl biniyorum tepene. Çocuğu da rüyanda görürsün. Hasta herif seni..

Ama aramama cevap gelmedi. Gözlerimi kapatıp sinirlerimi yatıştırmaya çalıştım. Sesimden ne kadar ciddi olduğumu duyup bu saçma oyununu kesmesinin vaktinin geldiğini anlamasını istiyordum ama anlaşılan uzatacaktı. Sabrımı sınayıp beni deli etmeye bayılıyordu. Neyse ki bu sefer çok şanslıydı. Geldiğinde asıl deliliği görecekti.

Kendi kendime söylenmelerim eşliğinde yatak odasını toparladım. Laptopu çantasının içine yerleştirip Ömer'in çalışma odasına bırakmıştım. İntikam almak için ben de onun bir servet harcayıp kurduğu dört ekranlı bilgisayarını toz duman ederdim ama çok şükür akli dengem yerindeydi ve durduk yere kendimi ekonomik zarara uğratmak istemiyordum. Ama onun bana en yenisinden bir bilgisayar borcu vardı ve alana kadar her saniye bunu ona hatırlatmak için yaşayacaktım. 

Salak Ömer! Salaksın işte ve komik değilsin.

Daha sonra mutfağa geçmiş, en azından haftanın ilk üç gününü kurtaracak kadar yemek stoku hazırlamaya girişmiştim. Hafta içi sabah sekizden akşam dörde kadar okulda olduğum için eve geldiğimde yemek yapmaya halim kalmıyordu. Geçen sene ilkokul kademesindeydim ama bu sene öğretmen eksiğinden dolayı beni lise kademesine almışlardı ve evde zaten hali hazırda bir liseliyle uğraşırken üzerine dokuz sınıf daha eklenmişti. Kısacası pek de sağlıklı olmayan vücudum bu tempoyu kaldırmakta zorlanıyordu. Bu yüzden genelde yemekleri Pazar gününden yapar, dolaba atardım.

İkiz BedenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin