ÖBA - Ömer'in Bakış Açısı
Hale beni Kadıköy'ün karman çorman sokaklarından birindeki apartmanın önüne getirdiğinde telefon cebimde belki de beşinci kez titriyordu, saymamıştım. Oblomov'dan buraya kadar olan yirmi dakikalık yürüyüşümüz boyunca cebimde titreyip durmasına bir şekilde katlanmaya çalışmıştım ama sabır sahip olduğum özelliklerden biri değildi.
"Bir dakika beklesene." dedim Hale'ye telefonu gösterip. Apartmanın girişinde dış kapıyı açmaya çalışıyordu. Telefonun ekranını çevirip arayana baktım.
Ece.
Açar açmaz bir daha aramamasını söyleyip yüzüne kapatmayı planlıyordum ama açtığım saniyede capcanlı ve yüksek bir sesle karşılaştım.
"Kız arıyorum arıyorum niye açmıyorsun iki saattir?" Cevap alamayınca sesini daha da yükseltti. "Aslım? Sana diyorum aloooov?"
Yüzümü buruşturup telefonu kulağımdan biraz uzaklaştırdım. Hale işimin bir dakikadan daha uzun süreceğini anlayıp parmağıyla iki sayısını gösterdi ve dış kapıyı açık bırakıp merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladı.
Adı Aslım'dı demek. Aslım'ın yerinde olsaydım bunu yaptığı için Ece'nin geçmişini düğümlerdim.
"Ömer ben." dedim boş bulunup. Onun da tabii ki Ömer orospu çocuğunu tanıdığını kız kelimeleri taramalı tüfek gibi arka arkaya sıralamaya başladığında fark ettim. Çok geçti. Samimi gülüşüne bakılırsa araları da iyiydi.
"Ay Ömer pardon ya. Aslım'ı aradım aradım açmadı da merak ettim. Nerede mutfakta mı?"
Gözlerimi kapattım. Ömer'in sahte ailesi ve geveze arkadaşlarıyla iletişim kurmakta zorunda kalmamdan nefret etmiştim.
"Yok Aslım. Ama telefonu bende."
"Aa, hayret. Kızmadın?" Neye kızacaktım ki? Ya da Ömer neye kızacaktı? "Niye sende ki kızın telefonu anlamadım şimdi."
"Onun telefonu bende, benimki de onda. Bu kadar. Bir daha arama burayı." Sert sesime rağmen o neşesini hiç bozmadı.
"Peki reyis, sen bugün tersinden kalktın herhalde. Allah Aslım'a sabır versin. Hadi kaçtım görüşürüz akşam."
Telefon kapandıktan sonra bir süre ekrandaki aramalara baktım. Ece'ninkileri yana kaydırdığımda geriye tek bir isim kalmıştı.
Ömer'im. Yanına iliştirilmiş kırmızı kalbin ise açıklanmaya ihtiyacı yoktu.
Telefonu tekrar ceketin cebine sıkıştırıp merdivenlerden çıkmaya başladım. 2.kata çıkana kadar bu telefondan bir an önce kurtulmam gerektiğini düşündüm. Hadi telefon neyse, asıl sahibinden nasıl kurtulacaktım? Az önce Hale'nin yanındayken hissettiğim rahatlama hissi kayboldu.
Eve girdiğimde Emre'yle karşılaşmamızın nasıl olacağını düşünmeme gerek kalmamıştı. Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra yumruğunu elmacık kemiklerime doğru yedim. Bu beklenmedik saldırıyla birlikte arkamdaki beyaz masaya çarptım.
"N'apıyorsun lan?!"
"Şimdi ödeştik işte." Ben elimin içiyle yanağıma bastırırken Hale gözlerini devirip Emre'ye ters ters baktı.
"Çocuk gibisin Emre, çocuk."
Emre bunun sikinde olmadığını belli etmek istercesine omuz silkti ve ben gelmeden önce oturduğunu düşündüğüm koltuğa oturup bir ayağını diğer dizinin üzerine koyup yarım bağdaş kurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkiz Bedenler
Mystery / Thriller"Ömer, delirdin mi sen?! Karınım ben senin!" "Senin kocan yok artık kızım, sok kafana bunu." ~ Parçalanmış bir zihin, parçalanmış hayatlar.. İki farklı kalbin arasında kalmış bir kadın.. İkiz Bedenler bir kadınla erkek arasındaki aşktan çok daha f...