Ekin tamamen yola odaklanmış bir şekilde araba süren Yağız'ı izlerken durumun ciddiyetini anlamak adına yüzünü inceliyor ama hiçbir şey anlayamıyordu.
Yağız ilk öğrendiği ana göre daha sakindi ve yolculuklarında yaklaşık 1 saatlik süre bitmişti. Bu geçen sürede Ekin bir şeyler sormaya çekindiği ve onu daha da germek istemediği için sessiz kalmıştı. Ama merakını daha fazla görmezden gelemeyip çekingen bir sesle konuştu. "Yağız."
"Efendim?"
Ekin bakışlarını ondan çekmezken Yağız yolu izliyor, sadece ara ara kaçamak bakışlarla Ekin'i kontrol ediyordu.
"Babanın neyi varmış? Neden kaldırılmış hastaneye?"
Yağız zaten geleceğini bildiği bu soru karşısında şaşırmadı. Ekin her ne kadar anlayışlı davranıp çok soru sormuyor olsa da en sonunda dayanamayıp soracaktı. Üstelik Ekin onun için artık sıradan biri değildi. Bir şeyleri bilmeye hakkı vardı. O yüzden bu sefer kaçmak yerine konuşmayı tercih etti.
Derin bir nefes bırakıp cevapladı onu. "Babam birkaç yıldır kanserle mücadele ediyor. Bazen de böyle kendi başının çaresine bakma konusunda inat ettiği için yaralanıyor. Bugün halam mutfaktayken kendisi dışarıya çıkmaya çalışmış ve düşüp kafasını yaralamış."
Ekin duyduğu şeyle ne diyeceğini bilememiş ve hüzünlü bakışlarla bakmıştı Yağız'a. Evinde elini kestiğinde söylediği şeyin sebebi de bu olmalıydı. Sık sık yaşadığı için alıştığını söylemişti ve Ekin o sözlerin altında yatan anlamı şimdi anlıyordu.
Boğazındaki yumruyu geçirmek için derince yutkunduktan sonra "Ben çok üzüldüm." diye mırıldandı.
Yağız sessiz kalırken yeniden çekingen bir ifadeyle konuştu Ekin. "Halanla mı kalıyor baban? Annen nerede?"
"Evet, annem ben çok küçükken vefat etti."
Duyduğu şeyle ikinci kez büyük bir üzüntü yaşarken "Başın sağ olsun." dedi. Söz konusu ölüm olduğunda kelimeler çoğu zaman kifayetsiz kalıyordu.
"Sağ ol."
Yağız'ın sürekli merak ettiği hayatına dair bir şeyleri bugün öğreniyordu ve her duyduğu şey onu daha da üzüyordu.
Yağız, Ekin'in düşen yüzünü fark edince "anlattığıma pişman olmak üzereyim" diye mırıldandı. Onun için böyle üzülmesini istemiyordu. Hayır, Ekin'in hiçbir şekilde üzülmesini istemiyordu.
Ekin neyi kast ettiğini anlamadığı için kafasını kaldırıp Yağız'a döndü. "Hm?"
"Anlattığıma pişman olmak üzereyim." diye tekrarladı Yağız.
"Neden?"
"Böyle üzüldüğünü görmek istemiyorum çünkü."
Yağız'ın tam gözlerinin içine bakarak söylediği şeyle Ekin'in kalbi teklerken, birkaç saniye gözlerini kırpıştırarak bakmış ardından başını iki yana sallamıştı. "Tamam üzülmüyorum. Pişman olma lütfen."
Yağız, Ekin'in küçük bir çocuk gibi söylediği şeye dayanamayıp gülümsediğinde, onunla gelmesini kabul ederek doğru bir karar verdiğini düşündü. O şu an yanında olmasaydı her şey çok daha farklı olabilirdi.
Her ne kadar alışkın olduğu bir durum olsa da, her seferinde endişeleniyor ve gidene kadar kafasını toplamakta zorluk çekiyordu. Ama şimdi Ekin yanındaydı ve bu bile onu sakinleştirmeye yetiyordu.
Ekin, Yağız'ın gülümsediğini görünce başta şaşırmış ardından kendisi de gülümsemişti. Gülümsediğine göre daha iyi hissediyor olmalıydı. Bu iyi bir şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
benim iklimim incitmez seni [b×b]
Teen FictionYağız, bir gece telefonuna gelen saçma bir mesajdan sonra yalnız ve sıkıcı hayatının ne kadar değişeceğinden habersizdi. [texting + metin] [13.02.2022•29.06.2022]