•on dört

8.7K 766 181
                                    

Ekin, Yağız'ın numarasını söylediği dairenin önünde dururken birkaç saniye daha bekledi ve çaldı zili. Fazla zaman geçmeden kapının açılmasıyla kafasını hızlıca yerden kaldırdı ve üzerinde mutfak önlüğü olan Yağız'la karşılaştı.

"Hoş geldin."

Ekin onu "hoş buldum" diye yanıtlarken bu haline gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Yağız içeriye geçmesi için kenara kayıp yer açtığı sırada Ekin'in yüzündeki ifadeyi fark edince kaşlarını çattı. Başta ne olduğunu anlamamış, daha sonra Ekin'in ceketini çıkarırken üzerinde dolaşan bakışlarını takip edince onun da bakışları üzerindeki ayıcıklı önlüğe kaymıştı.

"Yakışmış." dedi Ekin. Artık gülmesini saklamıyor, açık açık sırıtıyordu. Yağız, ceketini elinden alırken yalandan kızgın bir bakış attı. "Gülme."

Bunu söyleyince Ekin kendini tutamayıp daha sesli bir şekilde gülmüştü. Yağız birkaç saniye çatık kaşlarıyla bakmış, en sonunda o da dayanamayıp gülmüştü. "Ekin." dedi yüzündeki ifadenin aksine uyarıcı bir tonda. Pekâlâ, şu an biraz komik göründüğünün farkındaydı ama yine de dalga geçmemeliydi. Herkes ayıcıklı önlük takabilirdi?

Ekin eliyle ağzına hayali bir fermuar çizdi. "Tamam gülmüyorum."

Yağız dediği şeye rağmen hâlâ alttan alttan sırıtıyor olmasına karşı kafasını iki yana salladı ve kapıyı kapatıp salona geçmesi için yönlendirdi. Ekin elindeki karton çantayı vermeyi unuttuğunu fark edince hızlıca hemen arkasından gelen Yağız'a döndü. "Bunu vermeyi unutmuşum."

Yağız uzattığı çantayı elinden alırken bunun yakınlardaki pastacının çantası olduğunu fark etti. "Tatlı mı aldın? Neden zahmet ettin."

Ekin omuz silkip gülümsedi. "Elim boş gelmek istemedim."

Yağız da onu kırmamak için gülümseyip teşekkür etti ve içeriye geçtiler. Ekin gri ve beyaz renklerin ağırlıklı olduğu gayet doğal, bir o kadar da şık salonda gezdirdi bakışlarını. Tam ondan beklediği gibi dizayn edilmişti. Duvarda asılı olan tablolar ve büyük camın önünü boydan boya kaplayan bitkileri görünce gülümsedi. Yağız'ın bitki besliyor olması sebepsizce hoşuna gitmişti.

"Yemek hazır, sen otur şöyle ben hemen katıp getiriyorum." diyen Yağız'la Ekin bakışlarını bitkilerden çekip ona döndü. "Yardım edeyim sana."

Bu teklifi reddetmek yerine sakince başını sallayarak onayladı Yağız. Çünkü onun bir misafir gibi değil, rahat hissetmesini istiyordu. Düşündüğü gibi de olmuş, Ekin Yağız'ın samimi tavırlarıyla biraz daha rahat hissetmeye başlamıştı.

Birlikte Yağız'ın o gelmeden önce hazırladığı masaya yemekleri getirdikten sonra karşılıklı oturdular. Ekin yemeklerin ne kadar lezzetli olduğunu hem eve girer girmez burnuna gelen güzel kokudan hem de iştah açıcı görüntüsünden anlayabiliyordu. Normalde herkesin yaptığı yemeği yiyememe gibi bir huyu vardı ama bu, şu an Yağız için geçerli değildi.

Çünkü omzunda ağlayıp teselli olduğu o günden beri Yağız'ı kendine 'herkes' sıfatına katamayacak kadar yakın hissediyordu.

Çatalına batırdığı yemeği ağzına götürdüğünde, Yağız da bir lokma almış ardından merak içinde Ekin'i izlemeye başlamıştı. Beğenmesini uman bakışlarla meraklı meraklı onu izlerken, Ekin beğeni dolu bir ifadeyle Yağız'a döndü. "Vay çok iyi, eline sağlık."

"Beğenmene sevindim, afiyet olsun."

Ekin, Yağız'ın yüzündeki ifadeyi görünce birkaç saniye öylece bakakaldı. Sadece yemeğin lezzetli olduğunu söylemişti ama yüzünde öyle içten bir gülümseme oluşmuştu ki, sanki ona dünyanın en mükemmel insanı olduğunu söylemiş gibiydi.

benim iklimim incitmez seni [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin