Bu bölümü canım okurum tatlış kız HNFDDL ithaf ediyorumm :*
Balder
Mare oyunundan sonra bitap düştüğümüz için otuz dakikalık bir dinlenme süresi veriliyor bize. Yorgunluk bedenimi ele geçirdiğinden bu dinlenme süresi bana iyi gelecek. Vücudumda oluşan yaralardan dolayı canım çok acıyor. Yüzümde ve kollarımda kuruyan kan beni rahatsız ediyor. Otuz dakikalik bir dinlenme süresi çok da yeterli gözükmese de enerjimin bir kısmını toplamamda bana yardım edecek. Olimpiyatların bu kadar zor olacağını asla düşünmemiştim. Çocukluğumdan beri izlediğim oyunlar bana çok basit geliyordu fakat bunun doğru olmadığını oyunların içine girmemle anlamış oldum. Olimpiyatları kazanıp babamın intikamını alma fikri aklımın bir köşesinde yer edinse de aklımın diğer köşesini fazlasıyla meşgul eden bir şey daha var; Pridd'in Mare oyunu sırasında yaptığı şey. Hala aklım almıyor. Ateş gibi parlayan gözlerini ve etrafa yaydığı sımsıcak ışığı unutamıyorum. Başından beri onun özel olduğunu biliyordum. Sonuçta o Kan Olimpiyatları tarihinin ilk ve tek kadın galibi. Goch Şehri'nin Kan Olimpiyatları için neden Pridd'i seçtiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Pridd'e karşı kendiliğinden oluşan bağ git gide güçleniyor. Ateş kızılı saçları gözlerime bir perde indiriyor. Ona Mare oyunu sırasında yaptığı "şey" hakkında bir kaç soru sormak zorundayım. Buna mecburum. Dinlenmek için arenanın iç kısmında bulunan demir odaya giriyorum diğer üç galiple birlikte. Arenanın çekilmez sıcağından kurtulmak beni rahatlatıyor. Demir oda garip bir şekilde serin. Dinlenmek için girdiğimiz bu küçük demir odada ahşaptan yapılma dört sandalye ve yine aynı şekilde ahşaptan yapılmış dört küçük masa var. Bana ait olan masaya baktığımda göz yaşlarımın sel olup akmasını istiyorum. Masada geleneksel Hjälte yemekleri var. Tütsülenmiş ringa balığı, ren geyiği eti, Lingonberries diye adlandırılan vahşi çilekler ve ciğer ile siyah ekmekten hazırlanan Leverpostej. Ev özlemim daha da artıyor. Sanki yıllardır uzağım Hjälte'ye. Ferrum adı verilen ve insanı gereğinden fazla uğraştıran bu arenadan kurtulmak istiyorum. Fazla zamanımın olmadığını bildiğimden benim için ayrılan sandalyeye oturuyorum. Yanımda kızıl yele(Pridd) ; karşımda ise Lelegli Valur ve Hierakonpolisli Bahram oturuyor. Hayatta kalan dört galip için kendi şehirlerinin geleneksel yemekleri hazırlanmış. Pridd'e gözüm kayıyor. Normalden de beyaz olan teni daha da soluk gözüküyor. Açık mavi gözlerindeki o enerjiyi o sevgiyi görmek istiyorum fakat görmek istediğim şeyleri açık mavi gözlerinde bulamıyorum. Baktığımı anlamış olacak ki hemen oturma pozisyonunu değiştiriyor Pridd. Daha dik oturuyor ve masasındaki garip yemekleri yemeye başlıyor. Konuşmak istediğim ve neler olup bittiği hakkında bir şeyler öğrenmeye can attığım için konuyu yemeklerden açıyorum.
" O yediklerin de ne öyle? Siz Gochlular ne kadar da garip şeyler yiyorsunuz."
"Bu gördüklerin sodalı ekmek ve püre halindeki patates ile bir takım sebzelerden oluşan Calcannon. Goch Şehri sakinleri basit ve doyurucu yemekler yemeyi tercih eder."
Konuşmasını anında bitiriyor Pridd. Onu hazırlıksız yakalıyorum ve sormak istediğim soruları Valur'un ve Bahram'ın duyamayacağı şekilde dile getiriyorum.
"Söylesene Mare oyununda sana ne oldu? Merak etme sırrın bende güvende. Başından beri biliyordum senin özel biri olduğunu. "
Şaşırıp kalıyor Pridd. Bu soruyu şu an beklemediği apaçık ortada. Şaşkın ifadesini hemen değiştiriyor ve yüz ifadesi kararlı bir hal alıyor.
"Ben Ddraig Goch'um yani bir kızıl ejder. Efsaneye göre gün gelecek Goch şehrinde bir kız çocuğu doğacak ve o kız çocuğu site devletlerine hükmedecek. Goch Şehrine şan ve şöhreti kazandıracak. Açıkçası ben de bunu yeni öğrendim ve öğrenir öğrenmez kendimi olimpiyatların içinde buldum. Oldu mu Gunnar? Verdiğim cevaplar seni tatmin edebildi mi?! "
Şaşkınlıktan dilim tutuluyor. Ne yani Pridd Sober efsanenin ön gördüğü o kız çocuğu mu? Aklım almıyor. Pridd'in durumu her ne kadar tüm site devletleri için tehlikeli olsa da ondan korkmuyorum. Pridd'in hem bu kadar özel hem de bu kadar sıradan görünmesini etkileyici buluyorum. Benim sakin yapıma karşı onun bu ani tepkileri ve kararlılığı beni büyülüyor. Bir şeye kızdığında ya da inat ettiğinde alev kızılı saçları daha da canlı görünüyor. Ondan etkilendiğimi artık kabul ediyorum. Bir çıkmazın içindeyim. Mantığım ve kalbim birbirlerine savaş açmış durumda. Her ne kadar mantığıyla hareket eden biri olsam da Pridd'e karşı mantığım bir işe yaramıyor. İll defa kalbimin beni yönetmesine izin veriyorum.
"Evet tatmin etti. Teşekkür ederim."
Yemeğime geri dönüyorum. Leverpostej'i iştahla yerken demir odaya üç kadın giriyor. Annem Helga, kahverengi kızılımsı saçlı ela gözlü bir kadın ve güleryüzlü kömür karası saçlı diğer kadın. Annemi görmemle içimi tarif edilemez bir duygu kaplıyor. Pridd ve Valur annelerine sarılıyor. Bahram için kimse gelmemiş. Yemeğini bitiren Bahram demir odadan çıkıyor. Anneme doyasıya sarılıyorum. Deniz kokan saçlarını kokluyorum. Valur ve Pridd gayet mutlu gözüküyor. Rohar'ın oğlu Valur'u ilk defa bu kadar neşeli görüyorum. Şaşırıyorum bu duruma. Annemle vakit geçirirken Goch meclis başkanı Haearn içeri giriyor ve adının Vund olduğunu öğrendiğim Pridd'in annesini çağırıyor. Haearn'nun odaya girmesiyle Pridd'in suratı düşüyor ve tanıdık gelen o kızgın ifadeyi yüzüne yerleştiriyor. Vund ve Haearn odadan çıkıyor. Kısa bir süre sonra annem ile Valur'un annesi de odadan çıkmak zorunda kalıyor. Annem bana şans diliyor ve yanağımdan öpüp odadan çıkıyor. Annemi az da olsa görmem daha iyi hissetmemi sağlıyor. Pridd , ben ve Valur odada yalnız kalıyoruz. Pridd'in siniri geçmek bilmiyor. Nedenini bilmediğimden daha doğrusu Haearn konusunda neden bu kadar tepkili olduğunu kestiremediğimden konuşmak yerine omzunun sol kısmına elimi götürüyorum. Pridd'in omzuna dokunmamla gördüğüm rüya kafamın içinde canlanıyor. Kızıl ejder, çorak toprak, ejderin beni kurtarışı...
Aniden elimi çekiyorum Pridd'in omzundan. Ayni şeyi o da hissetmiş olacak ki irkiliyor. Birbirimize öylece bakıyoruz. Ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Bazı taşlar hala yerine oturmuyor. Rüyalarım ile Pridd arasındaki bağı anlayamıyorum. Kafam allak bullak. Az önce kendimi iyi hissederken şu an fiziken ve ruhen çökmüş durumdayım. Oturduğu yerden Valur bir takım şeyler söylemeye başlıyor.
" Hey aşk böcekleri! Çocuk gibi davranmayı bırakın. Midemi bulandırıyorsunuz!" Ayağa kalkıyorum. Valur'un alaylı sözlerine ve yine ayni şekilde alaylı bakışlarına tahammülüm kalmadı artık. " Ne o beni mi döveceksin Balder? Durma; devam et! Babamın babanı ezdiği gibi bende seni ezeceğim! Bundan hiç şüphen olmasın."
Tam elimi kaldırıp ona yumruk atacakken Pridd elimi tutuyor.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?! Ona bu şekilde davranamazsın! Balder sakinleş lütfen. Amacı sadece seni kışkırtmak hepsi bu." Valur odadan çıkıyor. Bu kahrolası Lelegli piçten nefret ediyorum. Bu sefer her şey farklı olacak. Ezilen taraf ben olmayacağım. Pridd'in yüzüne bile bakmadan odadan çıkıyorum. Gökyüzü kara bulutlarla kaplı. Güneşten ve sıcaktan eser yok. Kara bulutlar şu anki beni yansıtıyor. Bıkkın, tehlikeli ve bir çok yeni şeyin habercisi. Lelegli Valur'u nefretimle boğacağım. Bu arenadan sağ çıkan tek kişi ben olacağım! Yalnız Balder Stefanson bu arenadan bir galip olarak ayrılacak!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN OLİMPİYATLARI
FantasiaAşk, cesaret ve kan. 8 şehir 8 rakip. Balder ve Pridd 8 site devletlerinden en ünlüleri olan Hjälte ve Goch şehirlerinden iki katılımcı. Bu seneki kan olimpiyatlarinda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Unutulmaya yüz tutmuş bir efsanenin sır per...