Bölüm 10

724 43 13
                                    

Merhaba arkadaşlar :) Öncelikle neden vote atmadiginizi anlayamıyorum. Hani yorum yazmak çok zor geliyor diyorsanız sizin için en uygun değerlendirme şekli vote. Sadece bir tusa basiyorsunuz. Insani yormayan bir sey her neyse..

Bu bölümü canim arkadasim, benim bu kurguyu hayata geçirmemi sağlayan denizfenerigezgini ne ihtaf etmek istiyorum :) Seni çok seviyorum fıstık her sey için teşekkür ederim :*

Kan Olimpiyatları Açılış Günü

Balder

Nihayet beklediğim gün geldi çattı. Kan Olimpiyatları'nın açılış günü. Hiçbir şey hissedemiyorum. Kendimi bir şeyler hissetmek için zorluyor; açılış gününün ne kadar önemli olduğunu hatırlamaya çalışıyorum fakat başarısız oluyorum. O an için kendimi bir kaplumbağa gibi hissediyorum. Kaplumbağalar tehlikeyi sezdiği an nasıl kabuklarına çekilip kendileriji kitliyorlarsa; işte ben de o haldeyim. Hjälte sakinleri beni uğurlamak için arkamdan geliyor. Arenaya ulaşmam için bütün diğer site devetlerine aynı uzaklıkta olan Hierakonpolis' e gitmek zorundayım. Diğer adaylarla orada buluşacak ve farklı teknelerle arenanın olduğu adaya gideceğiz. Gunnar J. sağımda annem ise solumda yerini almış vaziyette duruyor. Annemin yüzünde mahçup bir gülümseme; Gunnar J.'nun yüzünde ise gururlu bir ifade var. Tanrılar Denizi'ne varıyoruz. Iskandinav Tanrılarının heykelleri kumsalı çepeçevre sarıyor. Adını aldığım Tanri Balder'ın heykeline bakıyorum. Işığın tanrısı Balder'ın bana doğru yolu göstermesi ve yanlış kararlardan beni alıkoyması için yalvarıyorum. Gunnar J.etkileyici ve insana güven veren o otoriter sesiyle konuşmaya başlıyor. "Sevgili Hjälte sakinleri bugün Kan Olimpiyatları'nın açılış günü. Hjälte galibi Balder Stefanson'un şehrimizi utandirmayacagini biliyorum. Babasının mükemmel yeteneklerini onda da görüyorum. Odin ve Thor gücünü ona bahşetsin. Vor ona zekasıyla yön versin. Zafer bizden yana olsun!" Alkışlar, tezahüratlar...

İşte şuan bir şeyler hissetmeye başlıyorum.  Gurur ve cesaret, intikam ve hırs yeniden savaş halimde içimde. Tanrılar Denizi'nin güç veren suyuyla yıkıyorlar beni. Sarı saçlarımdan yüzüme akan her damlayla birlikte kendimi bir Hjälte (kahraman) gibi hissediyorum. Tanrılar Denizi merasimi bittikten sonra geleneksel Hjälte savaş giysilerini geçiriyorum üzerime.  Eski deri olarak adlandırılan siyah bir pantolon giyiyorum. Pantolonun çevresini saran hasır kemeri de unutmuyorum. Ayaklarıma kahverengi sandalları geçirip üstüme de belden bağlanan örgü zırhı giyiyorum. Artık hazırım. Artık Hjälteyim. Beni Hierakonpolis' e götürecek olan tekne geliyor. Annemle vedalaşıyorum. Gri gözleri hüzünleniyor ve ağlamaya başlıyor.

"Kendine dikkat et Balder. Sen de baban kadar güçlüsün. Olimpiyatları kazan ve evine dön oğlum. Kalbim ve ruhum seninle." Sıkı sıkı sarılıyorum ona. Ağlamak istemiyorum. Beni kendimden emin ve güçlü görmesini istiyorum. "Hoşçakal anne... Merak etme ben iyi olacağım. " Tekneye biniyorum. Hjälte'nin tezahüratları eşliğinde Hierakonpolis'e doğru yola çıkıyorum. Son bir kez arkama bakıyorum. Anneme, Hjälte'ye, Tanrılar Denizi'ne veda ediyorum. Içim yanıyor. Şehrimi terk etmek o an için bana ızdıraptan başka bir şey vermiyor. Gözlerime gelen yaşları serbest bırakmıyorum. Bir galip olarak ağlamamalıyım. Ağlayamam. Yeniden arkama bakıyorum. Görebildiğim tek şey hayal meyal seçtiğim kalabalık ve Odin'in o büyük heykeli. Kısa bir süre sonra Hierakonpolis' e varıyorum. Site devletlerinin en zengini olan Hierakonpolis, mimariye verdikleri önemle tanınıyor. Şehrin içinden yükselen uzun tas binaların sütunları altın kaplamalarla süslü. Hierakonpolis iskelesine yaklaştığımda diğer rakipleri görüyorum. Rohar'ın oğlu Valur'u seçmem benim için hiçte zor olmuyor. Tipik bir Lelegli olan Valur, kömür karası saçlara, beyaz bir tene ve açık kahverengi gözlere sahip. Çok uzun olan ve kaslarıyla tam bir güç makinesine benzeyen Valur'un  gözlerindeki o alaycı bakışları silip atmak istiyorum. Sinirlerime hakim olmak zorunda olduğum için gozlerimi ondan kaçırıyorum. Goch şehrinden gelen kıza bakıyorum. Şaşkın bakışlarını üzerimde gezdiriyor. Sanki beni tanıyor. Kızıl saçları Hierakonpolis'in esintisiyle deniz dalgaları gibi hareket ediyor. Dörtlü iki sıra oluşturarak karşılıklı diziliyoruz. Kızın bakışları hala üzerimde. Neden bu kadar şaşırdığını ve uzun uzun baktığını merak ediyorum. Sebebini anlayamıyorum. Hierakonpolis temsilcisi görünüyor. Mavi ve kırmızı karışımı uzun giysisi, ayağına geçirdiği ipli sandalları ve parmaklarındaki zümrüt yüzükleriyle Hierakonpolis' in zenginliğini gözler önüne seriyor. Ortak dil olan Latinceyi kullanıyor konuşurken. Anlaşabilmemizin tek yolu bu. Her ne kadar site devletleri birbirlerinden kültürel, dinsel, dilsel ve yönetimsel alanlarda farklılık gösterse de Kan Olimpiyatları gibi uluslararası bir etkinlikte ortak dil kullanılmak zorunda.

"Hierakonpolis'e hoşgeldiniz. Ferrum adı verilen arenaya gidebilmenizin tek yolu Hierakonpolistir. Her galip için ayrı bir tekne var. Bu tekneler sizi Ferrum'un olduğu adaya götürecek.  Şansınız bol olsun galipler." Bana ait olan tekneye biniyorum. Sağımdaki teknede Goch şehrinden olan o tuhaf kız; solumdakinde ise Nippurlu çocuk var. 18 yasinda olduğuna inanmak güç. Sıska bedeni, kısa boyu ve küçük çekik gözleriyle bir tehdit oluşturacağa benzemiyor. Tekne hareket ediyor. Açılış gününe odaklanmaya çalışıyorum. Ferrum'da zafer kazandığımı hayal ediyorum. "Yapabilirsin Balder. Bunu başarabilirsin!" diyorum kendi kendime. Uzun bir tekne yolculuğundan sonra Ferrum görünüyor. Demirden yapılmış olan arena devasa boyutlarda. Hayretler içinde kalıyorum. Nutkum tutuluyor. Ferrum'un ihtişamı göz kamaştırıyor. Arenanın içinden güçlü bir uğultu geliyor. Site sakinleri arenaya gelmiş olmalı. Heyecan vücudumu sarmaya başlıyor. Rakiplerimle göz göze gelmemeye çalışıyorum. Arenanın sekiz girişine sıra sıra diziliyoruz. Ayak parmaklarimdan başlayan titreme vücuduma yayılıyor. Sakinlesmek için derin nefesler alıyorum. Kısa bir süre bekledikten sonra sekiz giriş birden açılıyor. Kalabalık coşuyor. Alkışlar ve haykırışlar kulağımda rahatsız edici bir çınlamaya sebep oluyor. Arenanın ortasına doğru ilerleyip duruyoruz. Arenanın zemini sert bir toprakla kaplı. Toprağın rengi siyaha dönük bir kahverengi. Arenanın oturma şekli sekiz kısımdan oluşuyor. Her kısım bir site devleti için. Kendi galiplerini desteklemek için site sakinleri arenaya gelmişler bile. Arenanın üst kısmında bulunan taraçada sekiz koltuk var. Sekiz meclis başkanı için sekiz koltuk. Gunnar Jökullson'u hemen fark ediyorum. O da beni fark edip başını yavaşça sallıyor. Aynı şekilde karşılık veriyorum. Refleksle birlikte sağa dönmemle açık mavi gözleri görmem bir oluyor. Bana gülümsüyor. Hemen kizarıyorum. Kızlara nasıl davranmam gerektiğini hiçbir zaman öğrenemedim. Ufak bir tebessumle karşılık veriyorum ona. Site devletlerinin en ünlü kişisi olan Dani Bordr öne çıkıyor. Kalabalığı eliyle selamlıyor ve susmaları için birtakım işaretler yapıyor. Nihayet arenadaki kalabalık susuyor ve Dani B.konusmaya başlıyor.

"Dört yılın ardından yeniden beraberiz. Geleneğimiz haline gelen kan olimpiyatlarında şan ve şöhret kazanmak, site devletleri tarihinde iz bırakmak isteyen sekiz şehir galibimiz var. Bu seneki tek değişim sekiz erkek kuralının bozulmasıdır. Goch şehrinden bir kız katılımcımız var:Pridd Soler. Ona özellikle şans  diliyorum çünkü yedi erkeğe karşı bir kızın mücadele etmesi zor bir iş. Bildiğiniz gibi olimpiyatlarda altı oyunumuz var. Beş oyunun sonunda beş mağlubiyet olacak ve son oyuna üç kişi kalacak. Kan olimpiyatları Maze oyunuyla başlasın! "

KAN OLİMPİYATLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin