İdil bu olanların hiçbirine anlam veremiyordu. Sanki bir türlü uyanamadığı bir kabusun içine sıkışıp kalmıştı.
Onu kaçıran genç adam odadan çıkalı bir saat olmuştu, bu süre zarfında yanına hiç kimse gelmemişti. Genç kadın camın ardından onu izlediklerini biliyordu. Bedeni yaşadığı gerginlik ve üzüntü yüzünden oldukça halsiz düşmüştü. Bilincini kaybedecek gibi hissediyordu. Ama içindeki bir güç onu uyanık tutuyordu.
Onu ilk sorguya çeken adam odaya girdiğinde ne olacağını merakla bekledi. Adam kelepçeleri masadan çözüp İdil'i kolundan tuttu.
"Nereye?" Diye sordu genç kadın neredeyse fısıltıyla.
"Hücreye," dedi Burak huzursuzlukla.
Başarısız sorgulaması nedeniyle İdil'e karşı içinde bir öfke belirmişti, üstelik kız o kadar masum ve güzeldi ki hiçbiri onun bu kadar kötü olabileceğine inanmıyordu, ama yapacak bir şeyleri de yoktu.
İdil itiraz etmeden, etse de sonucun değişmeyeceğini bildiğinden, Burak'ın adımlarına ayak uydurarak yürümeye başladı. Gri ve ıssız koridorlarda ardı sıra yürürken kafasından bir kroki oluşturmaya çalışıyordu ama hem ruhsal durumu hemde mekanın planı dolayısıyla bir kroki oluşturmak imkansızdı.
Sorgu odasından çıktıktan sonra epey yürümüşlerdi, en sonunda Burak bir kapının önünde durmuş ve anahtarları cebinden çıkarmıştı. Önce kapıyı açmış ardından İdil'i içeriye iteklemişti. Kapının ortasında kare şeklinde bir aralık vardı.
"Ellerini uzat," dedi Burak kapıyı kapattıktan sonra.İdil otomatik olarak ellerini uzatmıştı, saatlerdir bileklerinde duran ve zorlamaktan ellerini tahriş etmiş kelepçeden kurtulduğunda derin bir nefes aldı.
"Bir saat vaktin var, eğer itiraf edersen işkenceye gerek kalmayacak. Bir saat sonrada senden bir cevap alamazsak, emin ol canın çok yanacak."
Burak'ın kelimeleri birer ok gibi İdil'in ruhuna sağlandığında genç kadın ne yapacağını bilemedi.Küçücük bir hücrede tek bir eşya bile yoktu. Ne bir yatak ne bir yastık. Bomboş bir oda ve bembeyaz duvarlar.
Bu boşluk İdil'i delirtecekti.
Önce kapıya birkaç defa vurdu ve bağırdı, sonra iyice halsizleştiği için yere çöktü ve ağlayarak yere uzandı. Soğuk zemin onun bilincini kaybetmesini önlüyordu fakat içindeki yangını söndürmüyordu.
İşkenceden bile korkmuyordu, tek korkusu kendisini aklayamamaktı, ki bu durumda kimse ona inanmıyordu.
Aklı almıyordu nasıl hiç ilgisi olmazken imzası kağıtlardaydı, hiçbir zaman boş kağıda imza atmamıştı. Üstelik kağıtlarda DNA'sı da vardı.
Sessizce ağlamaya devam etti. O sırada tüm ekip yere kıvrılmış çaresizlik içinde ağlayan genç kadını izliyordu. Hücrenin köşesindeki kamera İdil'in hareketlerini bir saniye bile kaçırmıyordu.
Tam on beş dakika boyunca genç kadın ağlamıştı. Neden sonra yerden doğruldu ve sırtını duvara yaslayarak dizlerini bedenine doğru çekti.
Ağlamaktan gözleri şişmiş, ter ve kusmuk kokuyordu. Midesi tekrar bulandı.
Gözlerini her kapattığında cansız bedenler beliriyordu.
Nasıl bir bataktaydı ki hayatta hiçbir zaman aklından dahi geçirmediği bir şey ile, cinayetle suçlanıyordu.
Tam kendisine güzel bir hayat kurmuş eski zor günleri geride bırakmıştı. Kendisine ve hayata dair artık umudu vardı. Fakat bu umut o kadar kısa süre içerisinde elinden alınmıştı ki, yaşayamadığı hayalleri kalbini sızlattı.
"Ben bir şey yapmadım," dedi sakince.Artık hiç gücü kalmamıştı. Gözleri yavaşça kapandığında huzursuz bir uykuya daldı.
------
Yıldırım'in içi hiç rahat değildi.
Kızı kendisi kaçırmış, kendisi sorgulamıştı. Ama aklına yatmayan çok konu vardı. Kızın evine girmiş, eşyalarını incelemişti. Böylesi kötü bir insanın o kadar basit bir evde yaşıyor olması aklına yatmıyordu. Tabi ki bunun bir kandırmaca olma ihtimali de vardı fakat bakıldığında kız o kadar masum duruyordu ki, bilemiyordu.
Meslek hayatı boyunca hiç böylesine eylemleriyle içgüdüleri birbiriyle catışmamıştı.
"Ne düşünüyorsun?" Diye sordu Karahan, o da huzursuzdu. Kızın bir yem olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Bunun en büyük nedeni dosyayı gördüğünde verdiği tepkiydi.
Hangi cani eserini gördüğünde bu kadar hassas olabilirdi?
"Bilmiyorum" dedi Yıldırım düşünceli olduğunu belli eden bir ses tonuyla.
"Ya yanlış yapıyorsak?" Diye sordu artık içindeki huzursuzluğu dizginleyemiyordu.
"Deliller ortada. Ama yine de Burak'a ve bilişim ekibine haber ver, tekrar araştırsınlar kızı," dedi Karahan alnını ovuşturarak..
"Peki, cellat iptal mi?" Diye sordu Yıldırım işkenceyi kastederek. Ekipte herkes iskenceciye cellat diyordu. Çünkü bir cellat kadar soğukkanlı ve acımasızdı.
"Hayır," dedi Karahan. Gerçekten eğer kız suçluysa zaman kaybetmek istemiyordu.
"Bilişim ekibi araştırırken kızı da konuşturmak için elinden geleni yapsın. Eğer doğru kişiyse zaman kaybetmeyelim, her geçen an onlarca insan ölüyor biliyorsun..." Dedi Karahan. Ardından odadan çıktı.
Yıldırım ise halen daha uyuyan İdil'e bakıyordu.
Dilinin ucuna gelen sözcükler canını yakıyordu.
Eğer kız masumsa boşu boşuna işkenceye maruz kalacaktı. Zaman kaybetmeyelim derken masum bir cana acı çektirme ihtimalleri Yıldırım'ın içini bulandırdı.
Ama bu iş böyleydi ve Yıldırım bunu kabulleneli yıllar oluyordu. Eli masadaki telefonu buldu.
"Alo," dedi tok bir sesle.
"Cellat hazır olsun. Başlıyoruz."Bölüm sonu
Yorum yapmayı unutmayın keyifli okumalar.
11.04.2022
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAVEYLA
Action24 yaşında, zorluklarla tutunduğu ve uğruna mücadeleler verdiği hayata sonunda sımsıkı tutunmuştu. Yeni başladığı bir işi, kendi zevkine göre düzenlediği küçük ama sıcak bir yuvası olmuştu... Şimdi derin bir nefes alıp hayatın tadını çıkarmalıydı...