Bölüm 5- İşkence

12 3 2
                                    

İdil'i daldığı huzursuz uykudan uyandıran kapının açılması ve kulağına ulaşan o tok sesti. Karşısında daha önce hiç görmediği iri yarı bir adam uyku sersemi olduğu için algılayamadığı birkaç kelime mırıldanmıştı.
İdil sözcükleri anlayamamasına rağmen kelimelerin vurgulanış şeklinden söylenenlerin pek hayra alamet şeyler olmadığını anlamıştı..
Nitekim adam İdil'in kolunu serçe kavrayıp onu ayağa kaldırdığında kanına karışan adrenalin üzerindeki mahmurluğu silip telaşlanmasına neden oldu.
İdil daha itiraz bile edemeden adam onu kolundan tutup sürüklemeye başlamıştı bile.
İdil ilk başlarda karşı koymayı düşünmüştü fakat kolunu kavrayan el öyle güçlü tutuyordu ki onu, herhangi bir itirazda hiç tereddüt etmeden kolunu kıracak gibiydi.
Bu nedenle isteksiz adımlarla adamı takip etmeye başladı.
Birkaç dakika boyunca süregelen bu sürükleme gri ve metal bir kapının önünde sona ermişti.
İdil'in kalbi göğüs kafesini delercesine sert atmaya başladı.
Kapısı aralanan odanın daha görmeden neresi olduğunu biliyordu.
Adam kapıyı açtıktan sonra onu içeriye itmiş, ardından kapı sert bir sesle kapanmıştı.
Oda ilk anda sorgu odasını andırsa da içerisindeki aletler İdil'in nefesini kesmişti.
Daha şaşkınlığını bile tam yaşayamadan adam onu tekrar kavradı ve odanın ortasındaki hasta yatağına yatırdı.
İçgüdüleri genç kadına çığlık atmasını, karşı koymasını söylüyordu ama o şoka girdiğinden hiçbir tepki veremiyordu. Akmayan göz yaşları gözlerini yakıyor, bir türlü dilinden dökülmeyen çığlıklar boğazında düğümleniyordu.
O bu şekilde kalakalmışken karşısındaki adam onu yatağa kelepçeledi.
Hem ayakları hemde kolları hiç aralıksız yatağa başlanmıştı.
Tek hareket ettirebildiği bedeninin üst kısmıydı, karşısındaki cama nefretle baktı.
Oradan onu izlediklerini biliyordu.
"İtiraf edecek misin?" Diye sordu cellat bu sefer daha anlaşılabilir olsa da sesi oldukça boğuktu.
İdil bakışlarını karşısındaki camdan yanındaki iri yarı adama çevirdiğinde derin bir nefes aldı.
"Neyi?" Diye sordu kendisine bile yabancı bir ses tonuyla.
Sesinde korkudan bile daha çok öfke vardı.
Kırgınlık vardı.
Hissettiği öfke onlara karşın olsa da kırgınlığı hayataydı.
Mutluluğu ona çok gördüğü için tanrıya isyan etti.
Artık tüm direnci kırılmıştı.
İdil'in cevabı üzerine adam yatağın yanındaki bilgisayara yöneldi ve orada İdil'in anlayamadığı birkaç tuşa bastı.
Hemen ardından İdil'in tüm bedeni yoğun bir elektirik akımına kapıldı.
Kelepçeler elektirikle kaplanmış ayak ve el bilekleri elektirik akımıyla kavrulmuştu.
Acı öyle aniydi ki çığlık bile atmasına fırsat tanımamıştı.
Gözyaşları gözlerinden firar ederken ikinci bir akım daha bedeniyle buluştu.
Elektirik onun tüm hücrelerine hücüm ederken başlangıç noktalarını da yakıyordu.
İdil'in bilinci acı içerisinde bocalarken attığı çığlıkların farkında değildi.
Bu işkence defalarca kez tekrarlanmıştı. Fakat İdil bunun sona ermesi için ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu.
Yapmadığı bir suçu nasıl üstlenebilirdi?
Acıdan zihni iyice bulanmış tek hissettiği yanan teninin kokusu olmuştu. Bilinci onu yarı yolda bırakmak üzereydi.
Bu işkencenin daha ne kadar devam ettiğini bilmiyordu.
Fakat en sonunda ağlamaktan ve çığlık atmaktan bitap düşmüş bedeni onu yarı yolda bıraktığında zihni hiçlik içinde süzülürken bile hissettiği acı derindi.
Cellat bu denli dayanıklı bir kadını ilk defa görüyordu. Genelde daha o masaya kelepçelenirken bile korkudan kendisini kaybediyordu insanlar. Büyük bir çoğunluğu ise ilk elektirik akımında ötmeye başlıyordu. Genelde çok üst düzey eğitimli ajanlar bu denli yoğun bir akıma defalarca kez dayanabilirdi. Masada yatan bu kadın ya çok iyi eğitimli bir ajandı ya da masumdu.
Onu bile şaşırtan bir şey oldu ve kalbi rahatsızlıkla kıvrandı.
Kızın kendinden geçerken mırıldandığı sözleri anlamayı ne kadar isterdi!
Şimdilik ona elektirik akımı vermeyi bıraktı ve odadan çıktı, kız halen daha kelepçeliydi ve kendinden geçmişti.
Camın diğer tarafına adım attığında bakışları ilk olarak Yıldırım ile kesişti.
Cellat herkesle mesafeli olsa da Yıldırım ile samimi sayılırlardı. Bunun en önemli nedeni ikisininde mesleklerine karşı duydukları saygı ve gerçekçi bakıştı.
"Bu kadar dayanması normal değil," dedi cellat huzursuzca.
Yıldırım de başını olumlu anlamda sallamıştı.
"Tam sekiz kere akım verdim, el ve ayak bilekleri yandı ama kız ağlamak dışında bir şey yapmadı. Ya çok iyi eğitilmiş ya da kız masum," dedi cellat içine dert olan düşünceyi dillendirerek.
Yıldırım de sıkıntılı bir nefes aldı ve bakışlarını karşıda acılar içinde kıvranan kıza çevirdi.
"Devam et," dedi sıkıntıyla. Bilişim ekibi bir şey bulana kadar başka çareleri yoktu.
Cellat başıyla onayladı ve odadan çıktı.
Tekrar İdil'in yanına geldiğinde yanında iki kova dolusu soğuk su vardı. Bir kovayı İdil'in başından aşağı dökmesi kızın içerisinde bulunduğu huzursuz baygınlıktan uyanması için yeterliydi.
İdil ne olduğunu kavrayamayarak birkaç kez gözlerini kırpıştırdı ve titreyen bedenini kontrol altına almayı denedi. Fakat bedeni bağımsızlığını ilan etmişti.
Başında dikilen cellatla göz göze geldiğinde ruhunun da irkilmesini önleyemedi.
Bu adamın gözlerinde gördüğü nefret ve tiksinti neredeyse onunda kendisinden nefret etmesini sağlayacak kadar yoğundu.
"İtiraf et," dedi cellat her zamanki o boğuk ses tonuyla. İdil ise titremekten ve acıdan sarsılan bedenini durdurmaya çalışarak fısıldadı.
"Ben bir şey yapmadım," dedi ve dişlerini sıktı.
Kendisini nasıl inandırabilirdi.
Cellat başını olumsuz anlamda salladı ve elektirik akımının derecesini yükseltip benden günah gitti dercesine baktı İdil'in yüzüne. İdil'in bedeni bu sefer daha yüksek akımla buluştuğunda bilinci birkaç saniyeliğine kapandı ve diğer akımları sisli bir perde ardından hissetti.
Acı giderek büyüyor, büyüyor sanki mümkünmüş gibi tüm ruhunu kaplıyordu.
Bunun daha ne kadar devam ettiğini bilmiyordu, tek bildiği artık sona çok yakın olduğuydu.
Cellat ve Yıldırım de bunu bildiğinden İdil'in bilinci tekrar kapandığında akıma son verdiler.
Kızın neden itiraf etmediğini anlamıyorlardı. Üstelik artık ikisi de kızın gerçekten masum olduğuna inanmak üzereydi.
Bu nedenle bugünkü işkenceye son vermeye karar verdiler.
Yıldırım ahizeyi kaldırdı ve çaylaklardan bir çocuğu yollaması için Burak'ı aradı.
Çocuk birkaç dakika içinde geldiğinde Yıldırım o kendinden emin duruşuyla çocuğu süzdü.
"Kızı hücresine götür," dedi sadece ve odadan çıktı. Normalde onu kendisi taşımak ve uyanan dek yanında olmak istiyordu ama içinden bir ses bunu yapmasının iyi olmayacağını söylemişti.
Nitekim haklıydı da. Çünkü İdil baygın iken bile acıyla inliyor, anlaşılması mümkün olmayan kelimeler sayıklıyordu.
Kızın bu hali Yıldırım'in içine daha çok dert olacağından biraz uzaklaşmak en doğru karardı.
Yıldırım ekibin yanına doğru ilerlerken İdil de en acılı anılarıyla boğuşmaktaydı.

Bölüm sonu
13.03.2020

VAVEYLA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin