Bölüm 8-Geri Dönmek

7 0 0
                                    

İdil acı ile kıvranan bedeni ile toplantı odasında bir başına kaldığında yerinde güç bela kıpırdandı ve ayak bileklerine Yıldırım'ın verdiği kremi sürmek için pantolonun paçalarını sıyırdı.

Tüm bedeni o denli acı içindeydi ki nefes almak bile işkence gibi geliyordu ona. El ve ayak bilekleri yanık acısı ile zonklarken bedeni de elektrik akımının bıraktığı hasar ile boğuşmaktaydı.

Titrek nefeslerle kremi sürmeyi bitirdiğinde arkasına yaslanmak için belini doğrultmuştu ki kapının pervazından onu izleyen Yıldırım ile göz göze geldiler.

O kadar acı çekiyordu ki, öfkesini bile kusacak mecali yoktu. Adama nefret dolu gözlerle bakmayı sonsuza kadar sürdürebilirdi. Ancak bir kelime bile edecek hali yoktu.

"Nasıl oldun?" diye sordu Yıldırım, konuşmayı İdil'in başlatmayacağının farkında olarak.

"Neden?" diye sordu genç kız bir an bile öfkeli bakışlarını Yıldırım'ın üzerinden çekmeden.

"İyiyim dersem tekrar işkence mi edeceksin?" diye tamamladı zehir dolu bir ses tonuyla.

Yıldırım bu nefreti hakkettiğinin farkında bir şekilde birkaç adım atarak ona yaklaştı elleri gövdesinde bağlanmış, kendinden emin bir yunan heykeli kadar kusursuz göründüğünün farkında değildi.

"Özür dilerim," dedi sade, hatasını kabul eden bir ses tonuyla.

"Acele ettik ve hata yaptık. Çok büyük bir hata hem de," dedi ve yavaşça toplantı masasından bir sandalye çekerek oturdu.

"Bu özür benim için bir şey ifade etmiyor," dedi İdil kaybettiği şeyleri düşünerek.

"Kaç gündür buradayım?" diye sordu, merkezde hiç pencere yoktu, güneşi görememişti üstelik acıdan da uzun bir süre baygın kalmıştı. Zaman kavramını yitirmişti.

"Yarın bir hafta oluyor," dedi Yıldırım.

İdil, Yıldırım'ın önünde ağlamak istemediğinden dişlerini sıkarak gözlerine hücum eden yaşları kovalamaya çalıştı.

"Peki," dedi titrek bir sesle.

Lanet olası bir haftadır buradaydı, bu demek oluyordu ki daha işe başlamadan yüksek ihtimalle kovulmuştu.

Mazeretli olarak bile izin vermeyen özel kurumlar tabi ki ortadan bir anda buhar olarak uçan İdil'i de işten çıkartmıştı bunu bilmek için kahin olmaya gerek yoktu.

Onca zorluklarla bulduğu işten kovulmak demek, ev kirası da dahil olmak üzere hiçbir giderini karşılayamayacak olması demekti. Yani hem işsizdi hem de yakın bir zamanda evsiz kalacaktı.

Hiçbir şey söyleyemese de kızın moralinin uyandığı andan bile daha kötü olduğunu yüzündeki sıkıntı kıvrımlarından anlayabilen Yıldırım onu teselli edecek bir şeyler söylemek istedi fakat birçok yönden onu donanımlı kılan eğitimi, duygusal konularda kelime seçimi üzerine olmadığından sadece sıkıntıyla nefes alıp vermekle yetindi.

Aralarındaki sıkıntılı sessizlik diğer ekip elemanlarının da toplantı odasına girmesiyle bölündüğünde ikisi de belli etmese de rahatlamıştı.

Karahan her zamanki gibi toplantı masasının başındaki sandalyesine oturduğunda herkes ait olduğu sandalyeye geçmişti. İdil de oturduğu kanepe masadan alçakta olduğundan –ve şu anda hepsinin canına okumak istediğinden- hiç kimseye bir şey sormadan yerinden kalktı ve boştaki sandalyelerden birini çekerek oturdu.

Yıldırım da kızın bu saygısız ve sinirli haline şaşırsa da az bile yapıyor diye düşünerek kızın bu haline gülümsememek için kendisini zorlukla tutmuştu.

VAVEYLA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin