*
-Kai-Geniş ve temiz bir odadaydım ancak o anda bulunduğum yer bana basık, havasız ve karanlık hissettiriyordu. Şimdiden gerilmiştim ve içimdeki kurt nadiren hissettiğim bir ruh halindeydi, öyle ki bunu açıklayamıyordum. Ellerim bacaklarımın üzerinde dururken eğdiğim başımı kaldırıp sağ tarafımda oturan Chanyeol ile göz göze geldim, anlaştığımız gibi bana destek çıkacak mıydı bilmiyordum. Bunu yapacağını söylemişti ancak ona güvendiğimi söyleyemezdim, üstelik bunu yapsa bile ortak kararın ne olacağını söylemek çok zordu. Bu odadan hala bir alfa olarak mı ayrılacaktım? Bir betaya mı dönüşecektim yoksa Sehun'u korumak için tüm sürüyü karşıma alıp yeniden bir omega mı olacaktım? Bakışlarımı Chanyeol'un gözlerinden çekip açık duran tahta kapıya çevirdim, göğsümü yükselten derin bir nefes aldım ve sonunda kasılmış yüzümü gevşetmeye çalıştım.
Dakikalar aynı zamanda saatler kadar uzun ve saniyeler kadar da kısa sürdü. Bekleyiş sona ererken içeriye giren yüzlerden ikisi oldukça yaşlıydı, suratları kırışmıştı, hayatın yorgunluğu üzerlerine çökmüş ve bedenleri eğrilmişti. Diğer üçünün yaşları benden ancak biraz daha büyüktü. Hepsinin ortak özelliği kanlarının yüzyıllardır bu sürü içinde akmış olmasıydı. Babaları ve onların babaları, soyları çok önceden ayrılamayacak bir şekilde bu topraklara karışmıştı.
Onlar paltolarını ve sarındıkları kalın kürklerini çıkarıp masanın etrafındaki geniş koltuklara yerleşirlerken dizlerimin üzerinde duran parmaklarım endişe ile kasıldı. Bazı gözler meraklarını saklayamayıp üzerimde gezindi, hepimizin üzerinde gergin, meraklı, endişeli duygular vardı. Kıyafetlerden oluşan hışırtılar yerini yavaş yavaş sessizliğe ve yanan ateşlerin duvarda bıraktığı gölgelere karışırken Chanyeol abartılı bir şekilde boğazını temizleyip bu ışıkta kapkara görünen gözlerinin ucu ile bana baktı.
"Merhaba Jongin," dedi yaşlılardan biri. "Daha iyi misin?"
Luhan'ın öldüğü haberini aldığımda yanımdaydı. Ben çıkıp gitmeden önce içimdeki saklayamadığım öfkeyi, korkuyu, dehşeti ve acıyı görmüş olmalıydı. Cenaze günü bana uzaktan, mesafeli ancak üzgün, kederli gözlerle bakmıştı ve bundan nefret etmiştim. Kalbimin böyle çok acımasından nefret etmiştim, ailemi bir kez daha kaybetmiş olmaktan nefret etmiştim. Neden her zaman geride kalan ben olmak zorundaydım?
"Teşekkür ederim," dedim donuk bir sesle. "Geldiğiniz için de öyle."
Aralarındaki en genç -ancak yine de benden büyük- kişi kıpırdanıp ellerinden birini masanın üzerine koydu. "Önemli bir şey olmasa bizi toplamazdın... Kötü bir şey mi var? Şu yeni gelen çocuk..." Adını hatırlamaya çalışır gibi bir süre durdu. Kaşları çatıktı ve çok ciddiydi. "Sürüyle ilgili önemli bir şey mi söyledi? Neden onu evine koyup sorgulanmasına engel oldun?"
Konuya bu kadar hızlı girmesi mümkünmüş gibi beni daha da germişti ve tüm meraklı gözler üzerime dönüp bana odaklanmıştı. Hızlı bir konuşma olacaktı, onlara anlatacağım şeyler net ve reddedilemezdi ancak sonucunda ne olacaktı bilmiyordum. Parmaklarımı avucumda sıkıp tırnaklarımı kendi etime batırdım ve dudaklarımı araladım. "İsmi Sehun," dedim sesimi yüksek tutmamaya çalışırken. "Oh Sehun." Onu hatırlamışlar gibi beni onaylayan bir mırıltı çıktı, gözlerimi masanın üzerine sabitleyip en başa dönmeye çalıştım. "Olayları hızlıca anlatacağım ve bazı şeyleri kabul edeceğim. Lütfen araya girmeyin." Sakinleşmek için yavaş bir nefes aldım. "Sehun, Luhan öldükten sonra Baekhyun'un grubunun getirdiği bir esirdi. Karşı taraftan ölenler oldu ve savaşmadan teslim olan tek kişi oydu, onu ilk görüşüm bu şekilde oldu. Daha önce varlığını bile bilmiyordum."
"Jongin-"
Elimi kaldırıp konuşan kişiyi durdurdum, masanın altında duran diğer elimde tırnaklarımı tenime daha çok bastırdım. "Bu sürüye nasıl geldiğimi biliyorsunuz, kimsesi olmayan bir çocuktum. Luhan öldüğünde, artık bir alfa olsam da yaşadığım şey aynıydı. Kurtlar için aile her şey demektir ve ben çoktan iki kere ailemi kaybettim. Beni anlayabilir misiniz bilmiyorum, kendimi acındırmaya çalışmıyorum. Sadece... Sehun'un Luhan'ın ölümü ile bir ilgisi yoktu."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Storm Boy | SeKai
FanfictionKurdum mühür eşini yıllar sonra, tam da eşimin öldüğü günün sabahında karşısında bulmuştu. Yaralıydı, kan içinde ve bağlıydı. Bir düşmandı. Aradığım intikamın bir parçasıydı.