3| Üzerine Kan Düşmüş Çiçekler

433 48 39
                                    

*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*

Henüz içimizdeki kurdun uyanmadığı, dönüşmeyi beceremediğimiz ve insan bedenimize hapsolduğumuz yıllarda aldığımız yaraların her birini ömrümüz boyunca bedenimizde taşırdık. Kurdumuz kendisinden önce olan hiçbir şeyi umursamaz, kendisinin bir parçası olarak görmez, iyileştirmeyi denemezdi bile. Ben de beni iyileştirmesi, bu çirkin suratımı düzeltmesi için hiçbir zaman kurduma seslenmemiş, ondan bunu istememiştim. Bana hayatta kalmanın ne demek olduğunu öğreten, acıyla başa çıkmamı sağlayan ve bir sürüye girebilmiş olsam da aslında yalnız olan varlığıma ayakta durabilmeyi öğreten şey bu yaraydı. Yaşamanın kalkmak ve savaşmak, bazen kaçmak ama bazen de durup saldırmak olduğunu öğreten, küçük bir çocukken yüzüme inen bir pençenin etimi parçalaması ve dünyamı daha küçük bir açıyla görmemi sağlamasıydı.

Belki de bu yüzden bir omegayken bir alfaya dönüşmüştüm sonunda. Hayata pençelerimi tıpkı o kurdun bana geçirdiği gibi geçirmiştim, öyle sıkı tutunmuştum ki bıraktığım iz asla kaybolmayacaktı. Her düştüğümde, yara bere içinde ve kimsesizken bile çabalamamı bana hayat daha küçükken öğretmişti. Zamanla sahip olduğum tek şey içimdeki kurda dönüşmüştü ve ben tüm gücümü ona sunmuştum aynı zamanda ondan güç alırken. Bir kez daha belki, belki de bu yüzden Han bana elini uzattığında, beni tutmak için parmaklarını parmaklarıma sardığında şaşırmıştım. Daha önce kimse bana elini uzatmamıştı, kimse pençelerimin ardında kalan parmaklarıma dokunmak istememişti. Kimse beni istememişti... Hayatımda ilk defa yüzünü hatırlayabileceğim biri benim ailem olmak istemişti, kendi içini bana açmış ve her gün artan küçük teşviklerle içimde sakladığım endişeleri, istekleri gün yüzüne çıkarmamı sağlamıştı. Kendimle yüzleşmemi sağlamıştı. Kurdum da bu yüzden onu eşi yerine koymuş, ilgisini kabul etmiş ve onu sahiplenmişti.

Gerçek bir eşe sahip olmak ister miydim? Bu güne kadar bunu hiç aklıma getirmemiştim çünkü sahip olduklarım bana yetiyordu. Gün içinde saygı görmek, düşüncelerimin dinlenilmesi ve söz sahibi olmam, geceleri ise yüzümdeki yarayı parmak uçlarıyla sevip bana iyi uykular görmemi dileyen bir kişinin olması bana yetiyordu. Başka ne isteyebilirdim ki? Bunlardan değerli başka ne vardı ki?

Hayatım boyunca bunu bilmemeyi tercih ederdim çünkü daha ilk günden, henüz o gideli başımı yastığa koyup yalnız kalmadığım ve düşüncelerle boğuşmadığım halde içimde bir boşluk hissetmeye başlamış, bu yeri dolmayan boşluk yüzünden huzursuz olmaya başlamıştım. Sanki o beyaz tenli, gri bakışlı yabancı elini göğsüme sokmuştu. Tırnakları etimi parçalamış ve avucu kalbimi sıkıştırmış, sonra da bana hiç acımadan çekip çıkarmıştı kalbimi göğüs kafesimden. Yerinde gittikçe büyüyen kocaman bir delik bırakmıştı.

Çirkin olmam bana yetmez miydi? Önce annem ve babam, ailem; ardından sürüm hayatımdan, ellerimden çekilip alınmıştı. Şimdi bana çirkin olmadığımı söyleyen tek kişiyi de kaybetmiştim ve yerini düşmanı olduğumuz sürüden biri almıştı ama bu yabancı asla yüzüme gerçek bir gülümseme ile bakmazdı. Elleri yaralarıma iyileştirmek ister gibi dokunmazdı, beni sevmeyi denemezdi bile. Zaten çirkin olduğumu söylememiş miydi? Bana ilk söylediği şey bu olurken aramızda başka hiçbir engel olmasa bile hiç şansım olmazdı. Nasıl ki hayatta her istediğimiz gerçek olmuyorduysa, benim şansıma düşen de buydu. Kalbimi karşılığı olmayacak bir bağ uğruna kurban etmiştim, öyle ki onu benden alan kişi bile fark etmemişti bunu. Beni görmemişti.

Storm Boy | SeKaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin