"Neden farklı olduğuna inandım? Onlar gibi olduğunu söylediğimde neden karşı çıktın?!" Eli yeniden yükselip, tıpkı günler öncesinde olduğu gibi kalbinin üstünde kalan kumaşları yakaladı, sertçe sıktı. Sanki göğsünde derin bir yara varmış da onu kapatmaya çalışıyormuş gibiydi. Dişlerini birbirine bastırması ile çenesindeki kaslar belirginleşirken bir yılan gibi zehir akıtmaya başlamıştı yine. "Senin tek farkın," diye bağırdı öfkeli gözleri gözlerimin içine bakarken ve soğuk rüzgarlar tekrar esmeye başlarken. "Senin tek farkın o içindeki aptal kurt ve bu umurumda değil!"
Biliyordu.
Ona, öfkesine karşılık vermemi ve benim de ona saldırmamı bekliyormuş, bunu istiyormuş gibi davranıyorken biliyordu.
Sehun eşim olduğunu biliyordu ama bunu umursamıyordu.
*
Sehun'un beni görmemesinin, onun ruhunun bir parçası olduğumu fark etmemesinin reddedilmekten daha kötü olduğunu düşünmüştüm ama sözleri esen soğuk rüzgara rağmen kalbimi cayır cayır yakmış, kül içinde bırakmıştı. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum ama onunki acımasızdı, en az kuzey rüzgarları kadar soğuk ve acımasız görünüyordu.
"Ben bir kurt değilim ve sen bunu kabul etsen çok iyi olur!"
İçimdeki kurt ortaya çıkıp ona kendisini göstermek, sesini acıyla yükseltmek ve ruhuna çöken hisleri fark etmesini sağlamak istiyordu ama Hun'un gri gözleri çoktan bir fırtınanın ardında kalmışlardı ve ben oraya ulaşamazdım.
"Sehun..."
Kendisini, kendi varlığını parçalara ayırması, olduğu şeyi kabul etmeyip dışlaması ve o yanının artık gerçekten aynı kişi olmadıklarına inanması beni dehşete düşürüyordu. Kurdum ilk uyandığı andan beri benim en büyük dostum, sırdaşım, sırtımı yasladığım güçlü destekti. O olmadığında kendimi hayal bile edemiyordum ama Sehun'un dediği... Kendisi bir kurt olmadığına gerçekten inanabiliyor muydu?
"Ne söylediğinin farkında mısın sen?"
Alaycı gülümsemesi dudaklarındaki yerini alırken başını eğip kafasını her iki yanına sallayarak, hafifçe kıkırdayıp yeniden bana bakarken birkaç adım geri gitmişti. "Onu ben değil, sen uyandırdın... Bir an için beni önemsediğini sanmıştım, bunu biliyor muydunuz? Her ikiniz de..." Sesi titrer gibi olduğunda dudaklarını birbirine bastırıp alt dudağını ısırdı ve siyah renkli kaşları kızarmış teninde yeniden çatıldı. Kararan gözleri bir çok duyguyu aynı anda içinde barındırıyordu. "Umursadığınız şey sadece kendinizsiniz..." Kelimelerini toparlamakta zorluk çekiyordu, söylemek istediği yüzlerce şey varmış ama konuştuklarının bir değeri olmayacakmış gibi karmakarışıktı. "Lanet olsun!" diye bağırdı sonra. "Beni öldürüyorsun, kes şunu!"
Göğsündeki eli, avucuna sıkışmış kumaşlara rağmen hala kasılan parmakları sanki göğüs kafesindeki kalbine ulaşmış, onu elinde tutuyor gibi bir hal almıştı. Ani bir hareketle dönüp ince bacaklarını açarak ancak boyuna göre oldukça yavaş bir şekilde mağaranın ağzından uzaklaşmaya başladı. "Sehun," dedim tekrar ben de hareketlenirken. Bir yandan olan şeyleri anlayamıyordum, her şey bana çok fazla geliyordu. Kafam da kalbim kadar karmakarışıktı ama bir yandan olan şeyleri anlıyormuş ve bu bana dehşet veriyormuş gibi korkuyordum. "Bekle, Sehun. Neden böyle konuşuyorsun?" Ona yetişmek için yürümeye başlarken esen rüzgarın içine atıldım, uğultular kulaklarımı sararken ona kendi sesimi duyurabilmeye çalışıyordum.
Onu durdurmak, ona sarılıp göğsünü göğsüme hapsetmek ve acısını yok etmek istiyordum. Kendi benliği ile barışmasını istiyordum, sorun her ne ise bunu öğrenmek istiyordum. Bunların yanında bir de alfa olmayı benimsemiş karakterim vardı, o ise ne yapacağını gerçekten şaşırmış durumdaydı. Sehun bir dost muydu yoksa düşman mıydı? Tehlikeli bir yanı olduğu barizdi ama aynı zamanda gizem doluydu...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Storm Boy | SeKai
FanfictionKurdum mühür eşini yıllar sonra, tam da eşimin öldüğü günün sabahında karşısında bulmuştu. Yaralıydı, kan içinde ve bağlıydı. Bir düşmandı. Aradığım intikamın bir parçasıydı.