4♪

4.2K 350 40
                                    





Los Angeles'a kadar, kısa süren uçak yolculuğu sırasında özel jetteki inanılmaz koltuğumda mışıl mışıl uyudum. Hayatım boyunca gördüğüm lüks kavramının çok ötesi­ne şahit oluyordum. Ee, insan hayatını alt üst ediyorsa, hazır fırsatı varken keyfini de çıkarmalı. Sam bana şam­panya ikram etti ama nazikçe onu reddettim. Alkolü dü­şününce bile midem altüst oluyordu. Bir daha asla içki içmeyebilirdim.

Kariyer planım, bir süreliğine cehennemin dibini boy­ladığı için, ki artık bunu düşünmek istemiyordum, yeni bir planım vardı. Boşanacaktım. Bu kadar basitti. Kolay olacak olması çok hoşuma gitmişti. Sonra kaderim yine kendi ellerimdeydi. Bir gün evlendiğimde, eğer evlenir­sem, bu kesinlikle Vegas'taki bir yabancıyla olmayacaktı.

Ve kesinlikle berbat bir hata da olmayacaktı.

Uyandığımda inişe geçmiştik. Bizi başka bir dört ka­pılı araba bekliyordu. Daha önce Los Angeles'a hiç git­memiştim. Her şeyiyle Vegas'a benziyordu ama o kadar şatafatlı değildi. Gece çok geç olmasına rağmen bir sürü insan sokaklarda dolanıyordu.

Bir ara cesaretimi toplayıp telefonumu açmam gere­kiyordu. Jimin merak etmiş olmalıydı. Küçük, siyah butona basınca ekran yüzümü aydınlattı ve telefonum açıldı. Yüz elli bir mesaj, doksan yedi cevapsız arama görünüyordu. Şapşallaşmış bir halde gözlerimi kırparak ekrana bakıyordum ama rakam değişmiyordu. Yok artık. Görünüşe bakılırsa tanıdığım herkes haberleri izlemişti. Hatta birkaç tane tanımadığım bile. Tam o sırada telefon çaldı.

Jimin: İyi misin? Neredesin?

Ben: Los Angeles'tayım. Ortalık sakinleşene kadar onun­la olacağım. Sen iyi misin?

Jimin: Ben iyiyim. Los Angeles mı? Hayatımı yaşıyorum diyosun yani.

Ben: Hayranları deli olabilir ama özel jeti harikaydı.

Jimin: Deli olan senin ağabeyin.

Ben: Onun için çok özür dilerim.

Jimin: Ben onu idare ederim. Bak, ne olursa olsun o gru­bu dağıtma anladın mı beni?

Ben: Anladım.

Jimin: Ama onu dağıt. San Pedro, o at suratlının onu aldatmasından sonra ortaya çıktı. Ve o albüm İNANIL­MAZDI!

Ben: Onu mahvedeceğime söz veriyorum.

Jimin: İşte bu. İşte bu.




►►►

1920'lerin İspanyol tarzında inşa edilmiş malikane­ye vardığımızda saat sabah üç buçuğu geçiyordu. Ma­likane olağanüstüydü. Portland'da iki ya da dört odalı apartmanları tasarlayıp net çizgilerden ve minimal saf­satalardan hoşlanan babam olsaydı burun bükerdi ama bilemiyorum, taşa toprağa bu kadar para saçmanın güzel ve romantik de bir yanı var. Çıplak beyaz duvarlarla inat­laşan dekoratif siyah ferforjeler...

Dışarıda, kıkırdayan kızlar ve orada mecburen bulu­nan basın dolanıyordu. Evlilik haberimiz muhtemelen ortalığı karıştırmıştı. Belki de bu insanlar orada devamlı kamp yapıyordu.

Yaklaştığımızda gösterişli kapı açıldı. Eve doğru uzanan iki yanı palmiye ağaçlarıyla süslenmiş kavisli yolda ilerlerken yapraklar rüzgârda savruluyor­du. Her yer filmlerden fırlamış gibiydi. Stage Dive bü­yük paralar kazanıyordu, o kadarını biliyordum. Son iki albümlerindeki bir sürü şarkı hit olmuştu. Jimin, geçen yaz kıyı şeridini dolaşmış, aynı hafta içinde üç konserle­rine gitmişti. Ve tüm konserler stadyumlardaydı. Ama yine de, ev acayip büyüktü.

Melody Of Love ♪ TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin