6♪

3.9K 333 80
                                    






Ertesi sabah uyandığımda odam, pencereden gelen gü­neşle ışıl ışıldı. Biri kapıyı yumrukluyor, kapının kolu­nu zorlayıp içeri girmeye çalışıyordu. Dün gece Taehyung'la olanlardan sonra belki geri dönüp daha fazla hakaret et­mek ister diye kapıyı kilitlemiştim. Aşağıdan gelen mü­ziğin gümbürtüsü ve karman çorman hislerim yüzünden birkaç saat uyuyamamış, sonra yorgunluğuma yenik düşmüştüm.

"Jungkook! Hey!" Koridordan bir kadın sesi geliyordu. "İçeride misin?" Dev gibi yatağa gömüldüm. Üzerimde Taehyung'un tişörtü vardı. Vegas'ta neyle yıkadıysa hiç kus­muk kokmuyordu. Şaka gibi. Adamın çamaşır yıkama tekniği var. İyi olmuştu, çünkü giyecek pek bir şeyim yoktu.

"Kim o?" diye sordum, yüksek sesle esneyerek.

"Martha. Taehyung'un kişisel yardımcısıyım."
Kapıyı aralayıp dışarı baktım. Dün geceki zarif esmer karşımda durmuş, karşısındaki manzaradan hiç hoşlanmamış bir halde bana bakıyordu. Darmadağınık saçlarımdan mı, yoksa bekletilmekten mi hoşlanmamış­tı, bilmiyorum. Bir evdeki herkes mi Vouge kapağından fırlamış gibi görünürdü? Gözü, Taehyung'un tişörtünün de­liklerine takıldı.

"Taehyung'un temsilcileri seninle görüşmek için burada­lar. Kıçını kaldırsan iyi edersin." Topuklarının üzerinde geri döndü, koridorda hızla yürümeye başladı. Topuklu ayakkabıları, tarçın rengi zeminde sert bir şekilde tıkır­dıyordu.

"Teşekkürler."

Beni kabullenmemişti ama zaten onun beni kabullen­mesini beklemiyordum. Los Angeles'ın bu tarafı, belli ki terbiyesiz düşesler kolonisiydi. Hızlı bir duş alıp üzeri­me temiz bir tişört ve siyah kotumu geçirdim. Elimden gelenin en iyisi buydu.

Koridordan hızla ilerlediğim sırada ev çok sessizdi. İkinci katta yaşam belirtisi yoktu. Odadan çıkmadan önce ıslak saçlarımı havluyla kurulayıp, alnıma dökülmelerini sağlamıştım. Son olarak dudaklarıma nemlendirici sürmüştüm.

Taehyung'un temsilcilerinin biraz daha beklemesinde sakın­ca görmeyecektim. Onca stres yüklü olayın ardından kafeinsiz kalmak intihara teşebbüstü. Hızla merdivenler­den indim. Soldaki odalardan birinden bir adam çıkıp, "Bay Jeon," diye seslendi.

Boynunda kalın, altın bir zincir vardı. Kim ki bu acaba? diye düşündüm. Yine Taehyung'un
kankalarından biri miydi? "Kusura bakmayın,, geç kaldım."

"Önemli değil." Adam otuz iki bembeyaz dişini gös­tererek sırıttıysa da ona inanmamıştım. Ne cildinin ne de dişlerinin rengi doğal olabilirdi. "Ben Adrian."

"Jungkook. Merhaba."

Beni odaya soktu. Etkileyici uzunluktaki toplan­tı masasının etrafmda takım elbiseli adamlar oturmuş, bekliyorlar, tepede yine bir kristal avize, sabah ışığında parlıyordu. Duvarlarda renkli, güzel tablolar... Orijinal oldukları belliydi.

Adrian, "Beyler, sizi Bay Jeon'la tanıştırayım,"
dedi, duyuru yapar bir tonla. "Scott Baker, Bili Preston ve Ted Vaughan. Hepsi Taehyung'un avukatları. Neden şöyle oturmuyorsun, Jungkook?"

Adrian, benimle, geri zekâlı bir çocukmuşum gibi aşı­rı derecede yavaş konuşuyordu. Hukuk kartallarının tam karşısındaki sandalyeyi benim için çektikten sonra masa­nın karşısına geçip kendisi de oturdu. İşte o an anladım. Çizgiler çekilmişti.

Terleyen ellerimi kotumun yanlarına silip, dikleştim. Düşman bakışlar karşısında boynumu eğmeyecektim. Yapabilirdim. Kesinlikle. Alt tarafı boşanacaktık, ne ka­dar zor olabilirdi ki?

Adrian'ın, adının Ted olduğunu söylediği adam, "Ba­y Jeon," diye söze başladı. Önüme, içi kâğıt dolu, deri bir dosya uzattı. "Bay Kim, fesih evraklarını hazır­lamamızı istedi. Bay Kim'le olan anlaşmanız da dahil olmak üzere her detay burada mevcut." Önümde duran dosyadaki sayfa sayısı göz korkutu­cuydu. Bu insanlar amma da hızlı çalışıyorlardı böyle.

Melody Of Love ♪ TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin