Annemle babam onu hiç sevmedi. Yemeğin iyi geçen bölümünde, Taehyung'u tamamen görmezden gelmişlerdi. Bariz şekilde bakışlarını çeviriyorlardı. Yaptıklarının hiç hoş olmadığını söylemek için her girişimim sonrası, masanın altından Taehyung'un hafif tekmesini hissediyordum. Sonra bana bakıp başını hafifçe sallıyordu. Orada oturmuş, öfkeden deliye dönüyordum ve sinirim her geçen dakika daha da artıyordu. Jimin, sessizliği bozmak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın masada tuhaf bir hava vardı.Taehyung, üzerine düşeni yapmış, gri, yakaları düğmeli, bilekleri iliklenmiş gömleğini giymişti. Gömleği, tüm dövmelerini kapatıyordu. Siyah kotu ve sadece botları da aileyle tanışma kılığına uygundu. Hollywood ünlüleriyle dolu bir balo salonunda bile duruma uygun giyinmeyi reddettiği düşünülecek olursa, yaptığından etkilenmiştim.
Saçını James Dean stili taramıştı. Çoğu erkekte o saç stilini hiç beğenmezdim. Ama Taehyung, kimselere benzemiyordu. Göz altlarındaki iyileşmekte olan hafif morluklara rağmen olağanüstü görünüyordu Ayrıca güler yüzlü ve saygılı tavrına karşı annemle babamın ona o kadar kötü davranması, ona olan inancımı, onunla olmanın verdiği gururumu arttırmıştı. Yemekte olanlara gelince...
Jimin, önümüzdeki yarı yıl alacağı dersler hakkındaki planlarını özetliyordu. Babam, başını sallayarak büyük ilgiyle dinliyor, sorulması uygun tüm soruları soruyordu. Jung hyun'un ona âşık olması, annemle babamı müthiş mutlu etmişti. Jimin zaten uzun süredir ailemizden biri gibiydi. Daha mutlu olamazlardı. Ama daha da önemlisi, Jimin sayesinde kendi oğullarına farklı bir açıdan bakmaya, ondaki olumlu değişikliği görmeye başlamalarıydı. Jimin, Jung hyun'un işinden ve sorumluluklarından bahsederken onu dikkatle dinliyorlardı.
Bu sırada Taehyung, alt tarafı masanın diğer tarafında olmasına rağmen onu özlüyordum. Konuşacağımız o kadar çok şey vardı ki nereden başlayacağımı bilemiyordum. Zaten çoğunun üzerinden geçmemiş miydik? O halde problem neydi? İçimde, bir şeylerin ters gittiğiyle ilgili tuhaf bir duygu vardı. Sanki parmaklarımın arasından bir şeyler kayıp gidiyordu. Taehyung, Portland'a yerleşmişti. Her şey iyi olacaktı. Ama olmuyordu. Yakında dersler başlayacaktı. Planın hissettirdiği tehdidi hâlâ üzerimde hissediyordum, çünkü buna izin veriyordum.
Babam, masanın bir ucundan "Jungkook, bir sorun mu var?" diye sordu. Endişeli görünüyordu.
Telefonu suratına kapadığımdan hiç bahsedilmemişti. Kalbi kırık, zavallı evladının sinirine verip rafa kaldırdıklarını tahmin
ediyordum.Babam, kaşlarını çatarak önce bana sonra Taehyung'a baktı. "Haftaya oğlumun okulu açılıyor."
"Ah, evet," dedi, Taehyung. "Bahsetmişti, Bay Jeon."
Babam, gözlüklerini burnuna indirip Taehyung'u baştan aşağı süzüyordu. "Dersleri çok önemli."
Dehşete düşmüştüm. Üzerimi buz gibi bir panik kapladı. "Baba, yeter."
"Evet, Bay Jeon," dedi, Taehgung. "Dersleriyle arasına girmeyi düşünmüyorum."
"İyi." Babam, kollarını öne alıp vaaz vermeye hazırlanıyordu. "Ama sorun şu ki kendilerini âşık sanan gençler, düşünme yetilerini kaybederler."
"Baba..."
Babam, beni durdurmak için elini havaya kaldırdı. "Küçüklüğünden beri planı, mimar olmaktı."
"Peki. Hayır."
"Ya turneye çıkarsan, Taehyung?" diye sordu, babam tüm itirazlarıma rağmen. "Ki bir gün mutlaka çıkacaksın. Her şeyini bırakıp senin peşinden mi gelmesini bekliyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melody Of Love ♪ Taekook
FanfictionAşk, Seks ve Rock'n'Roll Vegas'ta geçireceği gecenin sabahını hiç de böyle planlamamıştı... Jeon Jungkook'un yirmi birinci doğum gününü Las Vegas'ta kutlamak gibi büyük planları vardı. Ama kesinlikle akşamdan kalma bir halde banyo zemininde uyanmak...