Taehyung, LA'e gidene kadar dizini titretmişti. Elimi, dizinin üzerine koyduğumda dizini titretmeyi bırakıp evlilik yüzüğümle oynamaya başladı. Belli ki ikimiz de sinir anında, bir şeylerle uğraşıyorduk. Daha önce helikoptere hiç binmemiştim. Manzara olağanüstüydü ama gürültüden dolayı rahat olduğunu söyleyemem. İnsanların neden uçakları tercih ettiğini anlayabiliyorum.LA, sokak lambaları, evlerin ışıkları ve göğe karışan gökdelenlerin ışıldayan pencereleriyle ışıl ışıldı. Portland'dan ayrılalı daha çok olmamıştı ve üzerimde hâlâ uykusuzluğun huysuz enerjisi vardı. Mal, kendini bir köşeye atmış, mışıl mışıl uyuyordu. Korkacağı bir şey yoktu tabii. Grubun üyesi, Taehyung'un hayatının bir parçasıydı.
Piste indiğimizde, sabah saat dörde geliyordu. Gece yarısı gibi yola çıkmıştık. Güvenlik görevlisi Sam, yüzündeki ciddi ifadeyle bizi bekliyordu.
"Beyler." Bizi, yakınlarda bekleyen siyah cipe yönlendirdi.
Taehyung, "Direk eve gidelim, Sam," dedi. Onun evine, benim değil. LA'de güzel anılarım yoktu. Sonra lükse gömülüp koyu renk camların ardında
ilerlemeye başladık. Sırtımı yumuşacık koltuğa dayayıp gözlerimi kapadım. Aynı anda o kadar yorgun ve bir o kadar da endişeli olabildiğime şaşıyordum.Malikaneye döndüğümüzde Martha'yı, sırtını kapıya dayamış, beklerken bulduk. Kollarını, pahalı görünen kırmızı bir şal sarıyordu. Taehyung'un kişisel yardımcısı, kendimi kötü hissetmemi sağlıyordu. Ama bu kez ona alışmaya kararlıydım.
Taehyung'la birlikteydik. "Ben niye ona alışacakmışım? O bana alışsın!" diye düşündüm.
Koyu kahverengi saçları, omuzlarına dökülüyor, tek bir teli bile uçuşmuyordu. Benimse yirmi saatten fazladır uyumayan biri gibi göründüğüme şüphe yoktu.Sam, cipin kapısını açıp bana elini uzattı. Taehyung, kolunu omzuma atıp beni kendine yaklaştırdığında Martha'nın gözlerini üzerimde hissediyordum. Yüzü taş kesilmişti. Ateş saçan gözlerle bana bakıyordu. Derdi her neydiyse, ilgilenmek için fazla yorgundum.
Mal, merdivenlere koşup Martha'nın beline sarılırken karga gibi sesiyle "Martie," diye bağırıyordu. "Kahvaltı bul bana, ne olur. Sağlam bir kahvaltıya ihtiyacım var."
"Mutfağın nerede olduğunu biliyorsun, Mal." Mal, kendisini başından savmaya çalışsa da Martha'nın peşini bırakmıyordu. Martha, ilk birkaç adımında sendeledi ama sonra kendini toparlayıp kasıla kasıla yürümeye başladı. Mal, bizim için yolu açmıştı. Ayaklarını öpebilirdim.
Merdivenlerden ikinci kata çıktığımız sırada Taehyung hiç konuşmuyordu. Ayak seslerimiz, sessizlikte yankılanıyordu. Geçen sefer kaldığım beyaz odaya doğru döndüğüm sırada beni sağa doğru çekti, kanatlı bir kapının önünde durup anahtarını bulmak için cebini karıştırmaya
başladı. Merakla ona bakıyordum."Güven sorunum var, biliyorsun." Kilidi açtı.
İçeri girdik. Oda, evin diğer bölümlerinin ne kadar gösterişli olduğu düşünüldüğünde son derece sadeydi. Koyu gri çarşaflı dev bir yatak, ona uyumlu rahat bir koltuk, bir sürü gitar ve açık bir dolap vardı. Odanın geneli boşluktu. Nefes almak için alana ihtiyacı olduğunu düşündüm. Bu oda, evin geri kalanından çok farklıydı. Çok daha mütevazı, çok daha sakindi."Etrafa bakabilirsin." Elini, sırtımdan aşağı indirip popomun hemen üstüne koydu. "Burası bizim odamız," dedi.
Tanrım. Orada devamlı kalmak istemiyordum. Yani zaten geri dönmem gereken bir okulum vardı. Nerede yaşayacağımızı henüz konuşmamıştık. Ama Martha'nın, Jimmy'nin ve Adrian'ın sürekli etrafımızda olduğunu düşündükçe paniğime engel olamıyordum. Kahretsin. Öyle düşünmeye devam edemezdim. Negatif enerjileri beni yiyip bitirebilirdi. Ama önemli olan Taehyung'la birlikte olmaktı. Birbirimize sıkı sarılınca her şey yoluna girecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melody Of Love ♪ Taekook
FanfictionAşk, Seks ve Rock'n'Roll Vegas'ta geçireceği gecenin sabahını hiç de böyle planlamamıştı... Jeon Jungkook'un yirmi birinci doğum gününü Las Vegas'ta kutlamak gibi büyük planları vardı. Ama kesinlikle akşamdan kalma bir halde banyo zemininde uyanmak...