"Selam." Yedi saat sonra Taehyung, beline doladığı havlusuyla merdivenlerden aşağı indi. Islak saçlarını arkaya atmıştı. Mükemmel dövmeleri, kaslı göğsünü ve kollarını iyice vurguluyordu. Çok fazla yeri açıktaydı. Adam, tam bir görsel şölendi!
Salyalarımı akıtmamak için kendimi zorluyordum. Yüzümdeki sırıtmayı yok etmem, mümkün değildi. Onu korkutmamak için sakin davranmaya kararlıydım ama kararımı pek uygulayamadım.
"N'apıyorsun?" dedi.
"Hiç. Sana paket geldi." Kapının yanında duran kutuları ve torbaları gösterdim. Bütün gün sıkıntılı durumumuzu düşünmüştüm ve vardığım tek sonuç, birlikte geçirdiğimiz zamanın bitmesini istemediğimdi. O evliliğin iptali evraklarını imzalamak istemiyordum.
Henüz istemiyordum.
Bunu düşündükçe içimden yine kusmak geliyordu. Taehyung'u istiyordum. Onunla olmak istiyordum. Yeni bir plana ihtiyacım vardı.
Birkaç saat önce sahile inip baş parmağımı alt dudağıma dayayarak kayalara vuran dalgaları seyredip o öpücüğü kafamda bir kez daha yaşadım. Defalarca gözümün önüne getirmiştim. Aynı şeyi konuştuklarımız için de yaptım. Aslında geçirdiğimiz her ânı deşiyor, her detayın üzerinde düşünüyordum. Daha doğrusu hatırlayabildiğim her anı. Ve kahretsin, her şeyi hatırlamak için
deli gibi uğraşıyordum."Paket mi?" En yakınındaki paketin önünde eğilip ambalaj kâğıtlarını yırtmaya başladı. Çılgınlar gibi merak etsem de havlusunun kenarından bir şey görmemek için bakışlarımı başka yöne çevirdim.
"Telefonunu kullanabilir miyim?" diye sordum.
"Jungkook, sormana gerek yok. Ne istiyorsan kullan."
"Teşekkürler." Jimin ve annemler neler olduğunu
bilmedikleri için muhtemelen meraktan deliye dönmüşlerdi. Popo fotoğraflarımla ilgili alacağım tepkilere karşı cesaretimi toplayıp onları aramanın vaktiydi. İçimden homurdanıyordum."Bu sana." Yanında daha önce hiç duymadığım bir markanın adı yazılı, kese kâğıtlı paketi bana uzattı. "Bir de bu." Pakete bakarak benim için olduğunu anlamıştı.
"Öyle mi?"
"Evet. Martha'dan bize bir şeyler almasını istedim."
"Ya."
"'Yapma ya' mı demek istedin?" Taehyung, başını sallıyordu. Sonra dizlerinin üzerine çöküp kucağımdaki kese kağıdını yırtmaya başladı. '"Yapma ya,' duymak istediğimiz tepki değil. Giysiye ihtiyacımız var. Bu kadar basit."
"Çok naziksin, Taehyung ama gerek yok. Ben iyiyim böyle."
Dinlemiyordu. Paketten transparan gömlek çıktı, "Kahretsin. Bu ne be? Bunu giymiyorsun." Paketi yırtıp ayağımın dibine atıp gömleği havaya fırlattı.
"Taehyung, onları öyle fırlatıp atamazsın."
"Tabii ki atarım. Bak, bu biraz daha iyi." Kucağıma siyah bir tişört koydu.
Tişörtün yanında, etiketi sarkıyordu. Fiyat etiketi. Yok artık. Ciddi olamazdı. "Vay canına. Bu tişörtle haftalarca kiramı ödeyebilirim."
Söylediğime karşılık kucağıma siyah, dar bir kot attı. "Bu da fena değil." Kotu kenara koydum. "Bu dümdüz, pamuklu bir tişört. Nasıl iki yüz Dolar olabilir?"
"Bunu nasıl buldun?" Elinde mavi bir gömlek vardı, "Güzel, değil mi?"
"Dikişlerini altın sırımla mı atmışlar, nedir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melody Of Love ♪ Taekook
FanfictionAşk, Seks ve Rock'n'Roll Vegas'ta geçireceği gecenin sabahını hiç de böyle planlamamıştı... Jeon Jungkook'un yirmi birinci doğum gününü Las Vegas'ta kutlamak gibi büyük planları vardı. Ama kesinlikle akşamdan kalma bir halde banyo zemininde uyanmak...