Sessiz bir şekilde yatağımda uyuyan çocuğu izliyordum. Tanışmamızın bu şekilde olmasını gerçekten de beklemiyordum ve itiraf etmek gerekirse bir yandan da hala buna hazır hissetmiyordum. Yine de onu bu kadar savunmasız anında yakalamış olmam benim açımdan büyük avantaj sağlayacak bir durumdu ve ben de bu duruma tutunmaya çalışıyordum.
O, her şeyden habersizce uyurken uzun denilebilecek bir süre onu izlemeye devam etmiştim. Sarı saçları karışık bir şekilde alnına ve yastığa dağılmıştı. Artık onu ilk gördüğümden daha da yorgun gözüküyordu. Yastığın yanağındaki baskısından dolayı pembe dudaklarını hafifçe aralamış ve dışarı uzatmıştı. Çilleri, gözlerinin ve burnunun çevresine özenle yerleştirilmiş gibiydi. Eğer bunun doğru olmadığını çok iyi biliyor olmasaydım, burnunu ve yanaklarını kaplayan o çillerin onu bir bakıma masum gösterdiğini bile düşünebilirdim. Görünüşünün ve içindeki kişiliğin birbiriyle hiçbir alakası yoktu. Onu ilk gördüğünüzde bunu tahmin etmeniz neredeyse imkansızdı ama gerçek buydu işte. Ona her baktığımda da bu gerçeği kendime hatırlatıyordum.
Bir an önce uyanmasını istiyordum. Böylece ona bunu yaptıran şeylerin sebebini öğrenebilir, kendimce onunla ilgili hesaplamaları yapabilirdim. Onu daha yakından tanımak için zaman yaratabilirdim. Kafamda onunla ilgili sayamayacağım kadar çok düşünce dolaşıyordu ve ben o düşüncelerin içinde boğulacak gibi hissediyordum. Kendisini açmasını sağlamanın zor olacağının farkındaydım, bu yüzden elimden geldiğince çabalayacaktım. Tüm bunlara bunun için başlamıştım ne de olsa, kolayca pes etmez, edemezdim.
Hiçbir zaman kolayca pes eden biri olmamıştım zaten, istesem de içimdeki hırs buna asla izin vermiyordu. Bu ne kadar sağlıklı bir özellikti bilmiyorum, sanırım duruma göre değişen türden bir şeydi. Bir şeyi yapmak istediğim zaman kendimi bundan alıkoyamıyordum, ne kadar direnirsem direneyim sonucun bana zarar vereceğini bile bilsem sonuna kadar gidiyordum. Felix'le olan ilişkimiz de tamamen bu şekilde olacaktı zaten, sonunda zarar görecek de olsam istediğimi alacaktım.
Hafifçe yatakta kıpırdandığını gördüğümde oturduğum yerden kalkarak hızlıca baş ucuna adımladım. Komodin üzerindeki, içi su dolu bardağı alarak bakışlarımı üzerine yöneltmiştim. "Biraz içmek istersen diye getirdim, iyi gelir."
Gözlerini kırpıştırırken olduğu yerde, yatağa bastırdığı dirseğinden yardım alarak doğrulmaya çalışıyordu. Etrafına kısa bir süre bakınarak nerede olduğunu kestirmeye çalışmıştı. Koyu perdeler sayesinde içeriye pek fazla gün ışığı girmediğinden loş ışığa rahatlıkla alışabilmişti gözleri. O elimdeki bardağı alırken temas eden ellerimizle içim ürpermişti. Ona dokunuyor olmak beni gerçekten rahatsız hissettiriyordu.
"Teşekkür ederim." diyerek gözlerini benden kaçırdığında kafamı sallayarak karşılık vermekle yetinmiştim. Konuşmayı çok istiyor olsam da her şeyi ağırdan alacaktım. Ayrıca hala o dokunuşunun hissini üzerimden atabilmiş gibi de hissetmiyordum. Cildimin onunla temas eden bölgeleri sanki zehirli bir şeye dokunmuşum gibi yanıyordu.
Elindeki boş bardağı yan tarafında duran komodine bıraktıktan sonra yüzünü bana kıyasla küçük kalan ellerinin arasına almıştı. Kafasını kaldırmadan boğuk sesiyle konuşurken ben de sessizce onu dinliyordum. "Başına iş çıkartmış oldum, üzgünüm. Bu saatlerde orayı kullanan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum, dolayısıyla başka birisinin tanık olabileceğini de hesaba katmamıştım."
Görmüyor olsa da omuz silkerek koltuktaki yerimi aldım. "Önemi yok, herkes aynı şeyi yapardı."
Kafasını kaldırarak beni süzdükten sonra gülümsedi. Çok içten bir gülümseme olduğunu söyleyemezdim, daha çok benimle alay ediyor gibiydi. Konuştuktan sonra da çıkarımlarımın doğruluğunu onaylamam uzun sürmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you can run, hyunlix
Fanfiction"Sana her şeyin toz pembe olmadığını söylemiştim, Hyunjin." tw | int!har, bağımlılık, rahatsız edici içerikler, smut bulunuyor. hyunlix, minsung cover art: gadoodlez_