Felix'i elindeki dalı ağzına götürürken gördüğümde hissettiğim duyguların hiçbirini tanıyamamıştım. Birlikte geçirdiğimiz birkaç gün yatışmamı sağlamışken gördüğüm bu manzara her şeyi tek hamlede yıkmıştı. Onun ne işler çevirdiğini zaten biliyordum ama kendisinin de bir bağımlı olduğunu fark etmem çok uzun sürmüştü.
Kendime engel olamadan birkaç adımda yanına ulaşıp yumruğumu yüzüne savurduğumda geriye doğru sendelemişti. Her şey ikimiz için de o kadar aniydi ki ne ben yaptığımın farkındaydım ne de Felix yediği yumruğu anlayabilmişti.
Konuşmak, ona küfürler sıralamak istesem de dilim tutulmuş gibiydi, tüm vücudum öfkeyle yanıyordu. O elindeki zehri gördüğüm an her şey durmuştu benim için. Sebep olduğu şeyler aklıma hücum etmişti. Vücudum benden bağımsız hareket ediyor, söyleyemediğim kelimelerin acısını çıkarırcasına saldırıyordu ona.
O bana şaşkınca bakarken yakasından yakaladığım gibi yere fırlatmıştım onu. Dudakları bir şeyler söylemek için aralanmış olsa da üzerine çıkıp arka arkaya attığım yumruklarla susmak zorunda kalmıştı.
"Gözlerin o halde yanıma geldiğinde bunu yapıyordun, değil mi? Fark etmediğim için aptal olan benim!"
Elleriyle bana engel olmak için dirense de o kadar sinirliydim ki bana engel olmak için başka birilerinin onu kurtarmasına ihtiyacı vardı.
"Hyunjin!"
Bağırarak bana seslendiğinde daha da öfkelenmiş gibi yumruklarımı sertleştirmiştim. Öyle ki patlattığım kaşı, burnundan akan kan umrumda bile değildi. Delirmiş gibi onu yumruklarken belime sarılan güçlü kollar Felix'ten uzaklaştırmıştı beni.
"Yeter, rahat bırak onu!"
Changbin'in sesini işittiğim an elinden kurtulmak için ona da vurmaya başlamıştım. Arkamdan beni sardığı için biraz zorlansam da en sonunda attığım dirsekle kendimden uzaklaştırabilmiştim onu.
Yerde kıvranan Felix'e birkaç tekme attıktan sonra nefretle ona bakarak konuştum. "Orospu çocuğu, sakın bir daha yaklaşma bana."
Tükürürcesine konuştuğumda akmak için direnen gözyaşları serbest kalmıştı. Yaşlı gözlerini görmek bile öfkelendiriyordu beni.
Tüm o darbelere rağmen atamadığım bir sinir vardı içimde, son bir kez daha ona doğru ilerlediğimde Changbin tekrardan yakalamıştı kolumu. Beni hızla çekip kendine çevirdiğinde yanağıma yediğim yumrukla afallamıştım. İlk kavga ettiğimizde onu uçuk kafasıyla yakaladığımdan beni zorlamamıştı ama şimdi tek yumruğu yüzümün her bir zerresini sızlatmaya yetmişti.
Tekrar bana vurmak üzereyken elinden kurtulup bir yumruk da ben atmıştım. Onu kendimden uzaklaştırmak için burnunu hedef aldığımdan istediğim etkiyi verebilmiştim, iki elini de burnuna koyarak inlemişti.
"Siktir git."
İkisine de son bir kez bakıp vakit kaybetmeden Felix'in bahçesinden çıkmıştım. Bir dakika daha yanında kalırsam kimse elimden alamazdı onu, hastanelik edene kadar yakasını bırakmazdım.
Her şey o sikik uyuşturucuları yüzünden başlamışken üstüne kendisi de bağımlının teki çıkmıştı ve ben bunu çok geç fark etmiştim.
***
"Toparlan artık, bu işten vazgeçtiysen eski hayatına dön en azından."
Minho elindeki kadehi masaya bıraktıktan sonra dikkatini Hyunjin'in üzerinde toplayıp konuşmaya devam etti. "Belki de bu senin için daha iyi olacaktır, onun yanındayken düşüncelerini toparlamakta bile zorlanıyordun. Hayatını buna harcamaktan vazgeçtin işte, bizim de baştaki amacımız buydu. Kendi kendine dediğimize geldin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you can run, hyunlix
Fanfiction"Sana her şeyin toz pembe olmadığını söylemiştim, Hyunjin." tw | int!har, bağımlılık, rahatsız edici içerikler, smut bulunuyor. hyunlix, minsung cover art: gadoodlez_