vingt-trois | le dernier jour

171 20 5
                                    

Zaman nasıl geçti bilmiyorum. Daha bu sabah buraya gelmiş, daha yeni vakit geçirmeye başlamıştık sanki. Ne ara üç gün geçirmiş, sayısız kez sevişmiş, saatlerce konuşup vakit geçirmiştik anlamamıştım. Çok fazla şey yapmıştık ama bunları bir günde yapmışız gibi hissettiriyordu. Her şey çok çabuk bitmişti.

Sanırım güzel şeyler hep hızlı son buluyor. Hayatımda hep böyle oldu ama hiç bu kadar kötü hissettirmemişti.

Felix'in eli çıplak göğsümde yavaşça hareket etmeye başladığında uyandığını anlamıştım. Daha uyur diye düşünüyordum ama bu benim için daha iyiydi, bir an önce uyansın ki elimdeki zamanı yüzüne bakarak, sesini duyarak geçirebileyim.

Kollarını sıkıca vücuduma sararak kafasını boynuma gömdü. Boğuk sesiyle bir şeyler konuştu. "Çok soğuk, üşüyeceksin."

Ben de kollarımı onun vücuduna dolayarak iyice kendime çektim. Üşüyeceğimi söylüyordu ama kendisi de çıplaktı, daha hızlı üşüyen de oydu.

"Üşümedim ama sen üşümüşsün, kalkıp üzerine bir şeyler giy." Bunu söylerken aynı zamanda üzerine daha da çekiyordum yorganı. Sıkıca onu sardıktan sonra elimle çenesinden tutarak yüzünü kendime çevirdim.

Hafifçe kafasını kaldırarak bana gülümsedi, vücudumu biraz daha sıktı. Sıcacık hissettiriyor.

"Kendine iyi bak, hasta olma tamam mı?"

"Neden öyle diyorsun ki?" derken kaşları çatılmıştı. Çenesindeki elimi yanağına koyarak baş parmağımla yanaklarını okşamaya başladım. Çillerine denk geldiğinde hayali daireler çizdim üzerlerine.

"Çünkü hasta olmanı istemiyorum. Ben her zaman yanında olamayabilirim. Seni sıcak tutmak için."

Yanağını iyice elime yaslayarak gözlerini kapattı. "Hayır, her zaman buradasın. Hiç gitmeyeceksin." Gözlerini açtıktan hemen sonra gülümsedi. "Senden bir parçayı her zaman yanımda tutacağım, merak etme."

Bir parçayı yanında tutmak... Ben de bu yüzden adını Felix'in koyduğu o sokak kedisini giderken yanımda götürecektim. Her baktığımda Felix'i hatırlamak için her an onu yanımda tutmayı düşünüyordum. Hastalıklı bir düşünce miydi bilmiyorum ama yapacağım şey kesinlikle buydu. Ah, bir de bilekliklerimiz tabii. Fransız aşıkların hüzünlü hikayesini de yanımda taşıyacaktım. Fransız olmasak bile bizim de hüzünlü bir aşk hikayemiz vardı ne de olsa. Bir noktada büyük bir benzerlik taşıyorduk o çiftle. Uzun süre onlarla kaldığı gibi şimdi sıra bizdeydi, bizimle uzun bir ömür geçireceklerdi. Yani, en azından ben böyle umuyordum.

Felix'in beni unutma fikri aklımdan çıkmıyordu. Gittiğimde bir süre üzülüp sonrasında hayatına başka birini alma ihtimali tüylerimi diken diken ediyordu.

Çillerini bu kadar yakından gören, onlara benim gibi dokunan başka biri olsun istemiyordum. Felix sadece bana karşı kendisi olmuştu ve bunu başka birinin tatmasından çok korkuyordum.

Onu kendime saklamam mümkün değildi ama birçok kez bunu dilemiştim. Sadece bana özel, sadece benim olmasını. Ne yazık ki her zamanki gibi olacaktı, istediğim hiçbir şey istediğim gibi gitmeyecekti ve ben istediğimi alamayacaktım.

"Hey."

Elini yanağıma koyarak dikkatimi çekmek için seslenmişti. "Dalıyorsun, sen iyi misin? Ne düşünüyorsun öyle?" Meraklı bakışlarını yüzümde gezdirdiğinde gülümsedim. Bir daha ne zaman bana bu şekilde bakacaktı?

Hiçbir zaman?

"Omzunda ısırık izleri kalmış, gördün mü?"

Söylediğim şeyle sırıttı. "Görmemiştim ama güzel gözüküyorlardır." Kafamı onaylarcasına salladım. "Benden kalan izler, güzel gözüküyorlar."

you can run, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin