Kuş sesleri, hafif esen rüzgarın etkisiyle birbirine çarpıp hışırtılar çıkaran yapraklar, yakınında olduğumuz denizin dalga sesi... Şimdi yükselen seslere bir yenisi daha, Felix'in kahkahası eklenmişti.
"Çok tatlı, şuna bak!"
Zaten onu izlediğimden habersiz bir şekilde, arkasını dönmeden seslenmişti bana. Ona birkaç adım daha yaklaşarak yanına çömeldim. Sokaktaki kedilerden biri sırt üstü yatmış, Felix'in bilekliğinden sarkan iplerle oynuyordu. Benim kedime kıyasla daha da oyuncuydu.
Ben de kısa bir süre kediyi sevdikten sonra saatimi kontrol edip artık gitmemiz gerektiğine karar vermiştim. "Hadi, gitmemiz gerekiyor. Kalabalık olursa rahatça gezemeyeceğiz." Beni onaylayarak ayağa kalktı ve önden yürümeye başladı. "Heyecanlı hissediyorum. Beni de götürdüğün için teşekkür ederim." dedi bana dönüp gülümsemeden hemen önce. Mutlu gözüküyordu.
"Seninle birlikte gitmek istedim, umarım hoşuna gider ve geldiğin için pişman olmazsın." Bu zamanları nasıl geçirmemiz gerektiğinden emin değildim ama biraz bencillik yapacak ve hoşuma giden şeylere onu da dahil edecektim. Sonraki zamanlarda da benim için güzel anılar olarak kalmasını istediğim şeylerdi bunlar.
Kısa bir süreliğine bana baktıktan sonra omuz silkerek yanıtladı beni. "Birlikte yaptığımız her şey hoşuma gidiyor zaten Hyunjin, problemlerim sadece seninleyken silikleşiyor."
Ya da problemlerini başlı başına ben yaratıyorumdur.
Sessiz kalarak onun yanında yürümeye devam ettim. Şu ana odaklanmak daha önemliydi rahatlamam için. Aynı zamanda onun da ilgisini başka yöne çevirmesindense anı yaşayarak tamamen bana odaklı olması daha iyiydi. Birlikte güzel bir resim sergisi gezecektik.
Serginin yapılacağı yer görüş açımıza girdiğinde bana biraz daha yaklaşarak elini koluma sardı. "Heyecanlı hissediyorum. Ben hayatımda ilk kez bir sergiye gidiyorum, bu tabloda ne anlatmak istenmiş sence diye sorup karışık bir tablo gösterdiğinde diyeceğim tek şey; iç dünya olur. Biraz da süslü kelimeler kullanmaya çalışıp anlıyormuş gibi davranırım."
Sesli bir şekilde güldüğümde o da kıkırdamıştı. Böyle net ve açık davrandığı zamanları seviyordum.
"Eserler herkese göre farklı yorumlanabilir, yaptığımız sanat herkese farklı bir şey ifade ettiğinde daha da anlamlı olur bence. O yüzden söylediğin her şey anlamlı olacak benim için."
Gireceğimiz yerde hafif bir kalabalık gördüğümde kendimi iyi hissetmiştim, büyük bir kalabalıkta olmak istemiyordum. Felix'le birlikte rahat ve güzel vakit geçirmek istiyordum sadece. Ayrıca ona göstermek istediğim ufak bir şey daha vardı, bu yüzden ne kadar erken hareket edersek o kadar iyiydi.
Kısa bir süre bekledikten sonra içeri girmeyi başarmıştık, herkes belirli bir sıra halinde sergide dolaşmaya başlamıştı. Daha önce hiç biriyle sergiye gitmemiştim bu yüzden davranışlarımın nasıl olması gerektiğinden de emin değildim. Felix de aynı durumda olduğundan çok zorlanmayacağımıza emindim en azından.
Düşündüğümden daha çok ilgisini çekmişti burası. Önünden geçtiğimiz hiçbir şeye ilgisiz kalmıyordu, kendi düşüncelerini bana anlatıyor ve benimkileri de soruyordu. Birkaç şey için teknik bilgilerini bile sormuştu, fazlasıyla ilgiliydi ve bu çok hoşuma gidiyordu.
Önünde duran vücut heykelini incelerken birkaç adım arkasındaydım Felix'in. O tüm ilgisini heykele vermişken benim için daha da ilgi çekici bir heykel, kendisi, vardı. Elimi yavaşça saçlarında gezdirirken bedenimi biraz daha yaklaştırmıştım ona, vücudum onunkine temas ediyordu artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you can run, hyunlix
Fanfiction"Sana her şeyin toz pembe olmadığını söylemiştim, Hyunjin." tw | int!har, bağımlılık, rahatsız edici içerikler, smut bulunuyor. hyunlix, minsung cover art: gadoodlez_