Belki de Hyunjin bu işe hiç bulaşmamış olmalıydı. Farklı bir yol tercih edip, daha farklı şekilde kendini rahatlatmayı seçmiş olmalıydı.
Her şey plan aşamasındayken çok kusursuz gözüküyordu; bir sorun çıkmayacağına, çıkarsa bile işleri toparlayabileceğine inanıyordu. Felix'i tanıdıkça onun hayatına bu denli çekileceğini tahmin edememişti. Hayatında hiç tatmadığı bu duyguları, ölesiye nefret ettiği kişi tarafından yaşayacağını aklının ucundan dahi geçirmemişti.
Böyle olacağını nereden bilebilirdi ki? Ona göre kimse tahmin edemezdi bunları. Ufak bir ihtimal dahilinde bile değildi nasıl olsa, nereden akıl edecekti bu hale geleceğini?
Stresle ellerini ovuştururken arkadaşlarıyla Felix'i nasıl tanıştıracağını düşünüyordu. Minho ve Jisung bu konuda ısrarcıydı, Felix'le tek başınayken bu durumu halledemeyeceğine karar kılmış, Hyunjin'i onunla yalnız bırakmama konusunda oldukça net konuşmuşlardı.
Arkadaşlarıyla konuştuklarına göre, hissettiği şeyler tamamen geçiciydi, kendisine engel olup amacına ulaşabilmek için hala bir şansı vardı. Bir an duygusal davranmış, bazı şeyleri göz önünde bulunduramamıştı. Şimdi ise daha sağlıklı karar verebiliyor, karşısında kim olduğunu hatırlıyordu. Minho ve Jisung bu konuda ona yardımcı olacak, işi bitirmesini garantileyecekti.
Hyunjin böyle düşünüyordu.
Felix'in yanında ne zaman yalnız olsa, farklı biri gibi davrandığını fark etmişti artık. O nasıl sadece Hyunjin'in yanında olmak istediği kişi gibi olabiliyorsa, ona da bunu aşılamıştı, Hyunjin onun yanındayken farkında bile olmadan yumuşuyor ve içindeki o kişiliği açığa çıkarıyordu. Kimsenin tanımadığı, kendisinin bile tanımaya cesaret edemediği kişiyi tanımasına göz yumuyordu.
Artık kendisini dizginleyip her şeyi eski haline çevirecek, amacından asla sapmayacaktı. Bu yakınlığını kullanarak daha da içeri sızıp istediğinden de fazlasını elde edecekti. En azından ortak düşünceleri bu yöndeydi.
Felix elindeki tabağı masaya bıraktıktan hemen sonra Hyunjin'in yanındaki yerini almış kafasını omzuna yaslayarak oturmuştu. "Ne zaman gelecekler?"
Göz ucuyla ona baktıktan sonra kolundaki saate göz atarak mırıldandı karşılık olarak. "Birazdan burada olurlar, endişelenme."
"Endişelenmiyorum, üniversiteden arkadaşlarınla beni tanıştırmak istemen beni fazla heyecanlandırıyor sadece. Ayrıca sevgili olduklarını söyledin, merak ediyorum."
Gülümseyerek konuştuğunda Hyunjin de aynı yüz ifadesini takınarak onunla konuşmaya devam etti.
"Her ikisi de iyi çocuklar, uzun süre vakit geçirdik. Burada olduklarına göre elbette seni tanıştırmam gerekirdi. Seni seveceklerine eminim."
Bir şeyler söylemeye hazırlanmıştı ki çalınan kapıyla neredeyse yerinden fırladı. "Geldiler!"
"Felix, sakinleş. Onları korkutacaksın böyle davranırsan."
Dalga geçişine karşılık Felix ona göz devirerek kapıya adımladı. Yürüyüşünden bile anlaşılıyordu heyecanlı olduğu. Her zamanki gibi çocukça davranıyordu, hislerini en belirgin şekilde yansıtıyor ve bundan da asla çekinmiyordu.
Kapı aralandığında, görüş açısına Minho ve Jisung girdiğinde, Hyunjin'in içindeki stres daha da artmıştı. Birisinin kalbini avucunun içine alıp düzenli hareketlerle sıktığını hissediyordu adeta. Korkuyordu.
"Selam, içeri geçin hadi."
Felix'in samimiyeti konuşmasından bile fark ediliyordu, sanki kelimeleri bile kendisi gibi sıcacık çıkıyordu ağzından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you can run, hyunlix
Fanfiction"Sana her şeyin toz pembe olmadığını söylemiştim, Hyunjin." tw | int!har, bağımlılık, rahatsız edici içerikler, smut bulunuyor. hyunlix, minsung cover art: gadoodlez_