Gülerek merdivenleri çıkmaya çalışıyor, hafifçe de yalpalıyordu Felix. Tahmin ettiğimden de dayanıklı bir bünyesi vardı, o kadar içkiye rağmen tamamen sarhoş olduğunu söyleyemezdim çünkü. Eh, normaldi aslında. İçtiği onca zehir sağolsun, bünyesi kolay kolay içkiyle zorlanmazdı. Ben de en az onun kadar iyiydim. Zaten az içmiştim.
Merdivenlerin sonuna geldiğimizde arkasını dönerek bana baktı. "Uyumak istemiyorum." dedikten hemen sonra elini tutmam için uzattı. Uzattığı elini tuttuğumda sımsıkı kavramıştı elimi. Elimden çekerek bedenimi ona yaklaştırmamı istediğinde sessiz kalarak istediğini yaptım. Bir adım geri atarak arkasındaki duvara yasladı sırtını. Beni de tekrar kendine çektiğinde boştaki elimi duvara yaslayarak üzerine eğilmiştim.
"Liseliler gibi sıkıştırıyor musun beni?" Gülerek kafamı salladım. "Kendin yaptın."
"İstemeseydin engel olurdun. Olmadın."
Bu cümlesini şu anki durumumuz için kursa da aslında aramızdaki birçok şey için geçerliydi. İstemeseydim, engel olurdum. Oldukça basitti.
"Hmm."
Birbirimize bağlı olan ellerimizi ayırdıktan sonra elimi boynuna sardım. Baş parmağım çenesine, yanaklarına ve dudaklarına kadar erişiyordu. Nazikçe teninde gezdirdim parmağımı.
"Bana dokunmanı çok seviyorum."
Alnımı onunkine yaslayıp güldüm. "Biliyorum, hissedebiliyorum." Kafasını biraz daha dikleştirdi, konuştuğunda nefesi dudaklarıma çarpıyordu böylelikle. "Yeterince hissetmiyorsun."
Boşta kalmış elini tişörtümün eteklerine götürdü. "Hissettirmemi ister misin?" Cevap beklemeden tişörtümün altına uzandı parmakları, tenimi okşadı. Her dokunuşunda vücuduma tatlı bir his yayıldı, dizlerimin titrediğini hissettim.
"Büyükannemin evindeki tatlı anılarıma, tatlı vuruşlar mı ekleyeceksin şimdi?"
Şaşkınca ona baktığımda kahkaha atarak diğer eliyle tişörtümün yakasından çekerek dudaklarımızı birleştirdi. O her ne kadar sert davransa da ben mümkün olduğunca yavaş ve yumuşak davranmaya çalışıyordum. Yavaşlığıma karşılık sürekli dudağımı dişleyerek cevap veriyordu bana. Şimdi de inat ettiğimden daha da yavaşlamıştım.
Yakamdaki eliyle tişörtümü daha fazla çektiğinde kontrolü tamamen kendime geçirmem gerektiğini anlamıştım. Boynundaki ve duvara yasladığım elimi kalçasına götürdüm, hafifçe sıktığımda yapması gerekeni uygulayarak kucağıma zıpladı. Bacaklarını sıkıca bana sardığında ilk düşündüğüm şey düşüp düşmeyeceğimiz olmuştu.
Kaldığımız odaya giderken oldukça dikkatliydim ama hala dudaklarımızı ayırmamıştık. Hoş, bu sadece benden kaynaklı değildi, Felix bir saniye dahi ayrılmayı düşünmüyormuşçasına hareket ediyordu.
Yatağın önüne geldiğimizde kucağımda onunla birlikte oturdum ve ancak o zaman dudaklarımızı ayırabildik.
"Yavaşsın." dediğinde nefes nefeseydi. Alnına düşmüş saçlarını geriye çekerken gülümsedim. "Bu sefer seni sevmek istiyorum çünkü."
"Ne?"
Islak dudağında parmaklarımı gezdirirken açıklamaya devam ettim. "Bu kez seni sevmek istiyorum, yavaşça, uzunca. Her bir hücreni hissedecek kadar yavaş ve derin istiyorum."
Kollarını boynuma sarıp güldü. "O zaman oldukça uzun sürecek. Her yerimi keşfetmen ve tatman için zamana ihtiyacımız var."
"Konu sen olduğunda," Boynuna ıslak bir öpücük bıraktım. "istediğin kadar zaman ayırırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you can run, hyunlix
Fanfiction"Sana her şeyin toz pembe olmadığını söylemiştim, Hyunjin." tw | int!har, bağımlılık, rahatsız edici içerikler, smut bulunuyor. hyunlix, minsung cover art: gadoodlez_