'Yapman gerekenleri unutma, kendini kaptırma.'
Felix yanağını avuç içine yaslamış, camdan dışarısını izliyordu. Arabaya bindiğimizden beri sadece birkaç kelime konuşmuş, gerekmediği sürece konuşmak yerine başını sallayarak yanıtlamıştı söylediklerimi.
Dünden beri hiç iyi hissetmediğini farkındaydım, bu yüzden çözümü onunla vakit geçirmekte bulmuştum. Biraz onunla ilgilenir ve hoşuna gidecek şeyler yaparsam, eski haline döneceğini umuyordum. Başka bir çözüm bulabileceğim de yoktu zaten. Yanımda keyifsizce, baygın bakışlarla oturması can sıkıcı oluyordu sadece.
"Az kaldı, sıkıldın mı?"
Bakışlarını dışarıdan ayırmadan kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı, konuşmaktan kaçıyordu yine. Normalde rollerimiz tam tersi olurken şimdi böyle olması da sinir bozucuydu. Felix'le ilgili şeyler yine sinir bozucu hale gelmeye başlamıştı.
"Bugün herhangi bir işin yok, değil mi?" derken beklentiyle ona bakmıştım. Birazdan söyleyeceğim şeye nasıl tepki vereceğini merak ediyordum.
Neredeyse ağzının içinde konuşmuştu, söylediğini sesinden çok dudaklarının hareket ediş şeklinden anlamıştım. "Yok."
"Öyleyse tamam, bugün benimlesin. Akşama eve geçmek istersen seni bırakırım, o zamana kadar birlikte bir şeyler yapacağız."
"Pek canım istemiyor, birkaç saat sonra eve gitsem daha iyi olur." Sonunda kafasını bana çevirerek kısık sesle konuştu.
Onu böyle görmek canımı fazlasıyla sıkıyordu. Ulaşmak istediklerime ulaşmama engel olduğundan mı yoksa ulaşmak istediğim asıl şey o olduğundan mı böyle hissediyordum, anlamakta yine zorlanıyordum. Belki de zorlandığım şey kabullenmekti. Bir şeyleri kabul etmekten kaçar olmuştum.
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyor, sürekli olarak aynı hisleri ve düşünceleri yaşıyordum. Kendime bile tahammülüm kalmamaya başlıyordu.
"Böyle hissediyorken seni yalnız bırakmayacağım Felix, boşuna dil dökme."
Konuşmak için dudaklarını araladığında konuşmasına fırsat vermeden devam ettim. "Ne istediğinle ilgilenmiyorum, seni iyi hissettirmekle ilgileniyorum. Eğer ki yapacaklarımız hoşuna gitmezse o zaman seni eve götürürüm."
Karşılık olarak bir şey söylemeden iç çekerek yine kafasını cama çevirmişti. Açık olan camdan tatlı bir rüzgar esiyordu, deniz kenarında olmamızın da etkisiyle huzurlu bir yolculuktu aslında. Bu kadar keyifsiz hissetmiyor olsa dışarıyı heyecanla izleyeceğinden emindim, Felix böyle huzurlu yerleri seviyordu.
Buraya gelmemizin sebebi de buydu, onu daha huzurlu ve mutlu hissettirecek şeyler yapmak istemiştim. Biraz da korkularını yenmesi için çabalayacak ve kazandığım güvenini ikiye katlayacaktım.
Yeterince yakınlaştığımıza karar verdikten sonra arabayı park etmiş ve acelemiz varmışçasına hızlı hareketlerle çıkmıştım dışarıya. Biraz heyecanlı hissediyordum olacaklar için.
Felix sessizliğini korumaya devam ediyordu, ellerini de cebine sokmuş arkamdan yürüyordu. Adımlarımı yavaşlatarak ikimizin de aynı hizada olmasını sağladıktan sonra ona dönerek konuştum. "Hoşuna gidecek bir şey yapacağız, umarım bana güvenebilirsin bu konuda."
"Sana güveniyorum, neden böyle bir şeyden şüphe ediyorsun ki?"
Gülümseyerek kolumu omzuna attım ve kendime çektim onu. "Çünkü bu güvensiz olduğun bir konu Felix."
Sahilin karşısında sıralanmış dükkanlara doğru ilerlerken bisikletleri görmesi uzun sürmemişti. Kaşlarını çatarak bana döndüğünde gülümseyerek onu sürüklemeye devam ediyordum. "Gel hadi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you can run, hyunlix
Fanfiction"Sana her şeyin toz pembe olmadığını söylemiştim, Hyunjin." tw | int!har, bağımlılık, rahatsız edici içerikler, smut bulunuyor. hyunlix, minsung cover art: gadoodlez_