8. Bölüm: Bir Takım Kaçış Yöntemleri.

429 28 107
                                    


8. Bölüm: Bir Takım Kaçış Yöntemleri.

"Elim kitabın sayfasında gezinirken gülümsedim. Huzur tam da burada, satırların arasında gizliydi."

Yıllar öncesi...

Çatısı yıkılmış bir evdik adeta. Gözle bakılınca çatımız sağlamdı fakat yüreğiyle bakınca görülüyordu harabeler. Çatımız yıkılmış, ev o kadar soğumuştu ki duygularımız üşüyordu. Annem gitmişti çoktan. Ben annemin yokluğunu hala kabullenmek istemeyen, evrenden nefret eden o ergen kızdım. Nuriye Sultan aileyi bir arada tutmaya çalışan tek kişiydi. Babam. Neredeydi o? Bazı günler o kadar geç gelirdi ki ne kadar kavga etsekte gitmesinden korkardım.

Bu gece, onlardan biri değildi.

Babam bu akşam eve erken gelmiş, beni yemeğe çağırıyordu. Kendisi akşam yemeklerine pek gelmediği için benim bozuk yeme düzenimden bihaberdi. Kızı her stres yaptığında daha fazla yiyordu ve genellikle akşam yemeği vaktinde karnı tok oluyordu. Babanın bunların hiçbirinden haberi dahi yoktu.

Evde sert sesi yankılandığında odamda oturduğum sandalyeden sıçradım fakat görmemezlikten geldim. "Aden Demir sofraya bekleniyorsun!"

Aynı sert tonla bağırdım "Aç değilim dedim!" Bensiz yemek yiyemiyormuş gibi hareketler etmesi beni ağlatacaktı, ama sinirden!

Nuriye sultan sessizce girdi odama. Gözleri hüzünle bakıyordu. "Kızım. Lütfen gel aşağıya. Babanı bilmiyor musun? İnadı tuttu. Hem hala kabullenemiyor bazı şeyleri. İşlerde iyi gitmediği için çok gergin zaten. Gel hadi. Lütfen. Biraz otur. Bir iki lokma ye kalk. Lütfen kızım. Benim hatırıma."

Derin bir nefes verip kısa küt saçlarımı karıştırdım. Onlara da ilk ben elimi sürüp mahvetmiş, ardından da Nuriye sultanın düzeltmesine izin vermiştim. Özgüvenimin düşmesini istemediği için ısrar ederek güzel bir şekil vermişti fakat özgüven denen şeyin bende yerlerde olduğundan bihaberdi.

Ofladım. "Tamam." Nuriye sultanın elini tutarak alt kata indim. Ondan güç almak istediğimi biliyordu ve bu yüzden elimi daha sıkı tutuyordu. Aşağıya indiğimizde babamın takım elbisesini çıkarmamış, yemek yediğini gördüm. Sağındaki sandalyeye oturup yüzüne bile bakmadan çorbamdan kaşıklamaya başladım.

Anlamadığım şey şuydu: O annemin ölümünü hala kabullenemiyordu. Ama bende kabullenemiyordum. Onunda anlayamadığı şey buydu. Ona bu kadar zor olan şey bana çok mu kolaydı? O bana bir yabancı değildi ki. Anılarımızı unutmuş değildim ki. Hatırlıyordum. Özlüyordum. O karısını kaybetmişti ama ben de annemi kaybetmiştim. Babam ise tek acı çeken oymuş gibi davranıyordu ve bu beni deli ediyordu. "Hani aç değildin? Birde yalan söylemez mi!" Diyerek sertçe laf attığında kaşığımı sertçe masaya koydum. Anneannem her an çıkacak başka bir kavgadan korkarken babamın gözleri her an ateş fışkırtacak gibiydi. Başımı hızla ona çevirip bir haftadır bakmadığım yüzüne baktım. Yüzüne bakınca içimde hissettiğim o özlem duygusundan nefret ediyordum. İçimdeki iyilik meleğini, gaddar tarafımın yenmesine göz yumdum. Çatık kaşlarla baktım ona. "Sırf söylenme diye geldim buraya. Aç falan da değilim. Sırf daha fazla huzursuzluk, kavga çıkarma diye." Başımla Anneannemi işaret ettim. "Sırf şu kadın daha fazla üzülmesin diye. Senin aksine Annemin ardında bıraktıklarına sahip çıkıyorum."

'Anne' demem bile babamın yanında yasak gibiydi. Her o kelimeyi kullandığımda bana nefretle bakardı. Babam ayağa kalktı. Arkasındaki sandalye sertçe yere düştü. Yine yaptığı şeyi yapıp işaret parmağını bana doğru salladı.

BEYAZ KELEBEK |+18|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin