Henüz hafta sonu kalabalığının dağılmasına zaman varken, mekanın en gürültülü saatlerinde iki oğlan sokağa çıktılar. Arkadaşları onlarla birlikte ayrılmak yerine onlar adına yeni başlayan gecenin tadını çıkartmakta kararlı bir duruş sergilediler. Zaten bizimkilerin de işine gelmişti bu, üstelemek babında bir çaba göstermediler.
Önde büyük olan ve peşinden de büyüğünün koluna sıkı sıkıya tutunmuş sürüklenen çilli mekanın küçük ama tıklım tıklım dolu park alanına vardılar. Ön taraf her ne kadar ışıldıyorsa mekanın arkası da öyle karanlıktı.Çilli oğlan elini istemeye istemeye çekti büyüğünden. Sebebinden bahsetmek zorunda olmadığı gerçeğiyle rahatça huysuz mırıltılarını boş park alanına salıverirken cebinden çıkarttığı telefonunun ışığını açtı. O sırada ceketinden anahtarını çıkartmakla meşgul olan Christopher'a tuttu telefonu. Böylece kolaylıkla motora yerleştiler. Sessiz anlaşmaları hiç bozulmadı. Felix kaskını takıp büyüğünün arkasına yerleşti. Kollarını beline doladıktan sonra yola koyuldular.
İkisinin de üzerine sakinlik çökmüştü. Sözleşmeden denk gelmişlerdi. Ve henüz birbirlerinin durgunluğunu fark edemeyecek kadar da leyla durumdalardı. Christopher hızlandı, Felix pantolonun paçalarından, ceketinin kollarından izinsizce içeri girip tenini yakan soğuk havayla büyüğüne daha da sıkı sarıldı. Chan'in oturduğu apartmanın önüne gelene dek gözlerini kapatmıştı çilli. Geldiklerini anlayınca önce gözlerini açtı. Kollarını sarıp sarmaladığı gövde hareketlendi. Büyük olan kaskını çıkarırken o hala kolları diğerinin belinde duruyordu. Chan sirkelenerek oğlanı hareketlendirmeye çalıştı ama bir koala gibi sıkıca ona sarılmıştı.
Sonunda "Hey?" diyerek işleyişi hızlandırdı. Çilli mızmızca kollarını çözdü. Önce Chan ve ardından Felix indi. Çıkardığı kaskla birlikte ev sahibinden önde eve doğru yürüdü. Bu tür şeyleri çoktandır aşmalarına en büyük yardımcının Felix'in umursamazlığı olduğu ikisi tarafından da onaylıydı. Arkasından merdiven çıkmaya başlarken Chan, önünde oldukça ağır ve aksak adımlarla ilerleyen Felix'e karşılık başını iki yana salladı. Hızlıca ona yetişip oğlanı kolu altına aldı.
"Yoruldun mu?" dedi yine Chan. Felix'in konuşmayı istemediği ortadaydı. Ara ara gelirlerdi böyle ona, biliyordu bunu. Böyle zamanlarda ne şanstır Chan de hep her zamanki haline nispeten durgun olurdu. Şans mı yoksa birbirine bağlı ruhların anlaşma şekli mi, şimdilik bu konuda düşünmek dahi yasaktı.
Cevap alamayan ve almayı da beklemeyen oğlan cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı açtı. Kolunun altından serbest bıraktığı oğlan biriyle diğerinin arkasına basarak oldukça pasaklı bir halde çıkarttı ayakkabılarını.
"Ayakkabılarının arkasına basma." diye uyardı büyük olan ama diğeri duymamış gibiydi. Koltuğa arkasından yanaştı ve kendini sırtından yuvarlayarak planlı bir şekilde üstüne düştü. Elinin kavuştuğu yastığı çekip başının altına yerleştirdiği sırada havada tuttuğu elindeki kaskı yere koydu.