Beyaz çoğu kişi için iyi şeyleri ifade ediyor olabilirdi. Kimi zaman bir genç kızın vitrin önünde ağzı açık seyrettiği gelinliği kimi zaman çocukken gece yarısı uykusundan uyanıp buğulanmış pencereden yarım bir sırıtışla izlenen karlı kış gecesini... Fakat Felix için öyle değildi. Gözlerini yumup uyumaya çalıştı ama mümkünü yoktu. Gözü aralık kapıdan koridorda dolaşan insanlardaydı ve aklında yalnızca annesini kaybettiği gün vardı.
Arkasında uzanan, gece boyu göğsünde uyuduğu arkadaşı (!) Chan kımıldanmaya başladığında başını usulca ona çevirdi. Yüzünü buruşturuşunu, dudaklarını büzüştürüp yumruk yaptığı ellerini havaya uzatırken tıpkı bir köpek yavrusu gibi sessizce esneyip başını sallayışını seyretti. Bir retriever olsaydı, ki Felix onu tam olarak bu cins köpeklere benzetiyordu, kulakları sallanırdı.
"Günaydın." dedi ateşkes ilan ederek. Bitti sanmıştı ama Chan ondan henüz hâlâ nefret etmiyor olsa gerekti. Yanındaydı. Onu yalnız bırakmıyordu ve bu şu an burnunun dikine gidip reddedebileceği bir konu değildi.
Cebinden çıkarttığı telefonunun ekranına bakan büyüğü gözlerini tekrar ona diktiğinde kaşları çatıktı.
"Erkencisin."
Sarışın dağınık saçlarını başını yana yatırarak düzene sokmaya çalıştı. Yarım yamalak becerdi de bunu ama Chan elini uzatıp mükemmel olmasını sağladı.
"Horluyorsun da ondan." dedi Felix elbette her şeye rağmen huysuzluğundan vazgeçmeyerek. Burnunu kıvırdı, Chan onun dalga geçtiğinden oldukça emin bir şekilde uzanıp kıvırdığı burnunu sıktı. Felix elbette bunun altında kalmadı. İri bedeni itmeye çalıştı, elbette beceremedi. Chan yonu kolayca kolları arasına aldı. Küçük debelenmeleri bir güreşe döndü.
"Yalancı seni."
"Bırak beni." Felix ayarsızdı, parmaklarıyla Chan'in ağzını sıkıştırıp kavrarken bunun aralarında bir romantik komedi sahnesi yaratacağını hesap etmemişti. Küçük burnu, minik ağzıyla donup kaldı. Chan'in kolları arasında, iri dudaklarını parmaklarıyla sıkıştırmışken pek mantıklı olamıyordu. İçinde oldukça ilkel bir dürtüyle sürekli onunla temas halindeydi ve üstelik Chan de buna ortaktı. İstemeden, kendini uzak tutmaya çalıştığı her dakika daha büyük bir şehvetle onu arzuluyordu. Ateşe dokunmuş gibi ellerini çekti. Büyüğünü göğsünden iterek ondan uzaklaştı. Chan bu yakınlıktan dolayı aralarında oluşan yüksek tansiyon hiç yokmuş gibi alaylı alaylı gülerek yerinden kalktı.
"Burnun uzuyor, Pinokyo."
Onun bu tadı kaçmış, dede şakaları da olmasa muhtemelen onda on bir adam olurdu. Ama ne yazık ki her güzelin bir kusuru vardı işte. Felix yataktan kalkarken böyle düşündü. Başını sağa sola sallarken gözlerini uzunca devirdi.