Eski düzen bozulalı birkaç gece sonrasıydı. Geçen sabah Chan yanına gelip de 'eşyalarını almaya gidelim' dediğinde Felix sorgusuz yerinden kalkıp peşinden gitmişti. Babasının evinde kimsenin olmadığı saatlerde bir bavul eşyayla oradan ayrıldı, Chan'in odasındaki çok da dolu olmayan komidine eşyalarını dizdiler. Sessizce anlaştılar, Felix artık düzenli misafir değil ev arkadaşıydı. Bedelini konuşmadılar ama ikisi de üzerine düşeni yapacaktı. Hep yaparlardı.
Önceleri ilaç içmek, içecek doldurmak dışında girip çıkmadığı mutfakta yumurta haşlarken buldu kendini Felix. Sabahın bir körüydü, sarışını ayakta bulmanın mümkün olmadığı saatlerdi. Ama ayaktaydı işte. Duş sesiyle sabaha doğru yeni daldığı uykusundan kalkıp o çıkana kadar küçük bir sofra kurmaya karar verdi. Pek geleneksel bir kahvaltı olmayacaktı. Haşlanmış yumurta, peynir, süt ve dün yakınlardaki bir manavda görüp aldığı tupturuncu, dilimlenmiş portakallar.
Yumurtaları kabuklarından ayırırken bütün ciddiyeti işindeydi. Her şeyi hazırlamıştı, çok bir hazırlığı yoktu, ve tek eksik yumurtalardı. Çatık kaşlarıyla sürelik küçük parçalara ayrılan kabukları yumurtanın yumuşak derisinden ayırmaya çalışıyor ve murdar etmemek için ayrı bir özen gösteriyordu. Bu işler ona göre değildi, böyle özen gerektiren işlerden nefret ederdi. Ama yapınca da en iyisini yapardı. Öyleydi o, tüm umursamaz kişiliğine aykırı bir şekilde mükemmeliyetçi bir yanı da vardı.
Su sesi kesildiği sırada üç yumurtanın tamamı kabuklarından ayrılmıştı. Tezgahın üzerinde ayrı ayrı hazırladığı iki servis tabağına yaklaştı. İki yumurtayı Chan için diğerini kendi için tabaklara ortadan kesti. Üzerine baş parmağıyla işaret parmağı arasına kıstırdığı tane hesabı tuzu serpiştirdi ve çatallarını da ekleyerek tabakları mutfağın neredeyse hiç kullanılmayan, gereksiz beyaz masasına yerleştirdi. Banyo kapısı açıldı, üst vücudu henüz hâlâ ıslak olan Chan elindeki havluyla saçlarını kurutarak mutfak tezgahının ardındaki oğlana doğru şaşkınlıkla adımladı. Belinde emanet duran banyo havlusu öylesine ıslaktı ki vücut hatlarını hiç de saklamıyordu ve yeni tıraş olmuş yanaklarında birkaç küçük kızarıklık vardı. Banyo kapısı açıldığından beri salonu mentollü şampuanın ve tıraş sonrası losyonunun kokusu sarmıştı.
"Bu saatte niye ayaklandın?" Büyük olanın ilk sorusu bu oldu. Felix gözlerini zor bela ondan uzak tutarken, tezgahtaki bulaşıklıktan iki bardak aldı eline.
"Sana da günaydın." dedi iç çekerek. Sorumluluk almayı deniyordu. Yetişkin hayatında ilk defa birini düşünüp ona yardımcı olmaya istekliydi. Hevesini kırmasa olmaz mıydı?
"Giyinip gel, bir şeyler yiyip çıkarsın."Chan bir süre daha mutfakta dolanan oğlanı seyretti. Üzerindeki bakışlardan çekinir bir hali vardı. Kendisine bakmamak için sırtını dönüyor ve zaten çoktan hazırladığı sofrayı tekrar tekrar düzenleyip duruyordu. Kalçasının altında biten uzun tişörtün kendisine ait olduğunu biliyordu Chan, onu o vaziyette sabahın bu saatinde kendisine kahvaltı hazırlarken görmek tuhaftı. Tuhaftı ama büyüğün karnına sancılar sokacak kadar tatlıydı da aynı zamanda. Daha fazla rahatsız olup bu ilki son kılmamak için arkasını döndü. Gülüşünü odaya sakladı, kendine sakladı. Sıradan bir sabahtı. Lanetler okunacak kadar erkendi ve bina kat kaloriferi sistemine sahip olmasına rağmen çok da sıcak değildi ama Chan ilk defa böyle bir sabaha uyanıyordu. Mutluydu biraz, biraz da endişeli. Onunla kahvaltı etmeyi, rastgele sohbetler etmeyi isterdi ama bunları sırf onunla yaşamak zorunda kaldığı için sorumluluk edinmesini istemiyordu. Eskiden nasıl asiyse, nasıl umursamazsa yine öyle olması sorun değildi. Chan ondan böyle şeyler beklemiyordu. Yine de mutlu olmuştu, orası ayrı.