Yetişkin içerikli bir bölüm, baştan belirtelim. Yıldızlamayı unutmayalım, keyifli okumalar❤️
(Sessizlik kabul edilmiyor, beni benimle yalnız bırakmayalım.)O kasım gecesi eve girdiklerinde apartmanın tamamında hepi topu üç ışık yanıyordu. Giriş katın, tek görevi insanları gözlemek olan, yaşlı teyzesinin izlerken uyuyakaldığı televizyonunun ışığı, en üst katın psikopat manga yazarı Seungmin'in bilgisayarının ışığı ve Chan'in eve girer girmez ilk iş açtığı lambaderin evi zor aydınlatan loş ışığı.
Merdivenleri çıkarken Chan'in yine "Basma şunun arkasına." diye kızdığı ayakkabıları çıkartmak için yere oturdu Felix. Bağcıklarını bollaştırıp ayağından öyle çıkarttı. Sonra ceketini askıya astı. Sabah viledayla iyice silip tozunu aldığı parkelerde adımladı. Chan atletini üzerinden sıyırıp yere attı. Eli pantolonunun düğmesine indi.
"Terim kurumuş." diye mızmızlandı banyoya giden oğlan. Eliyle sırtını yokluyordu. "Hızlıca duş al, senden sonra ben gireceğim." dedi Felix.
"Ayrıca çamaşırını yerden al."
Temizlik görevini kendisi üstlenince Chan'in sağa sola fırlattığı kıyafetler daha bir gözüne batmaya başlamıştı. Yanından geçip mutfağa girdi. Biraz su içti, alkolün dozunu kaçırmamakla iyi etmişti. Yeterince olaylı bir gündü zaten. Geri salona döndü, koltuğun üzerine yığıldı. Birkaç dakika tavanı izledi. Sikik kelebekler karnında taklalar atıyordu. Beynine sis inmişti gibiydi. Bunca zamandır neyden korktuğunu, neden korktuğunu hatırlayamıyordu. Sis kalkınca, ki her gecenin bir sabahı vardı ve bunun yakın olduğunu biliyordu, çözemediği tüm sorunları, korkuları geri dönecekti. En net şekilde, en keskin haliyle hayat tekrar ona zindan olacaktı. Ama bu defa tek değildi, bunu biliyordu.
Chris Jisung'u tek seferde sırf ona yaptığı ayıp için sildiğinde hissettiği duyguyu düşündü. Birinin onu umursadığını bilmek ne büyük nimetmiş. Felix bunca zaman boşlukta savrulduktan sonra ayakları yere değmiş hissediyordu. Chan onun ayaklarını yere değdiriyordu, ayaklarını yere değdirmezken. Felix yattığı yerde beyaz tavana sırıttı. Gülmek istiyordu. En son ne zaman gülmüştü dolu dolu? Yüzündeki ifadeyi merak etti, yanında aynası olsa ne iyi olurdu. Hâlâ parlak mıydı gülüşü yoksa bir ucubeye mi benziyordu iki yana kıvrılan dudaklarıyla.
Banyo kapısı açıldı, sarışının gözleri o yöne doğru döndü. Belinde havlusuyla içeriden buharlar çıkan kapının önünde sarışına baktı Chan. Kaçıp gitmediğine sevindi içten içe, işler ciddiye bindikçe onun kendisini terk etmesinden daha şiddetli korkuyordu. Sevildiğini biliyordu. Ama bu terk edilmeyeceğini kanıtlamazdı. Felix hastalıklı bir çocuktu. Sağlıklı düşünüp davranmaktan çok uzak olduğunu reddetmek ancak ahmaklık olurdu.