Hafta sonunun en yorucu, hatta kimi zaman tüm huzurunu kaçıran kalabalık arasında zor bela ilerliyor, zayıf bedenine çarpan her bir omuzla savruluyordu. Sinirleri iyiden iyiye gerilirken kimsenin dönüp bir pardon bile diyemeyecek kadar meşgul olması da yangını körüklüyordu.
İşlek bir caddenin orta yerinde sıkışıp kalmaktan kurtulmasını sağlayan ara sokağa kendini attığında derin bir nefes aldı. Burası az önceki caddeye göre daha tenhaydı. Fakat gürültüyü kıyaslarsak misliyle fazlaydı. Sıralı birkaç bar, alkollü kafeler ve diğer asla ilgilenmediği için ne sattıklarını bile bilmediği dükkanlar.
Çok kez gittiği, ayaklarının aşinalıkla ilerlediği mekana adımladı. Kapıdaki güvenlik onu tanıdığından başıyla selam vererek kenara çekildiğinde o da kısaca karşılık verip içeri girdi.
Işıklarının bir çoğu henüz kapalı, loş salonda sandalyeleri kaldıran ve ona elindeki paspasla yerleri silerek eşlik eden iki oğlan dışında yalnızca sahnedeki üçlü vardı. Yenilikçi bir gruplardı. Her akşam aynı şeyleri çalmak onlara çok ters bir hareketti ve bunun sonucu olarak hafta sonları sabahtan akşama kadar çalışmak zorunda kalıyorlardı.Changbin ve Jisung için bu bir hobi sayılabilirdi. Fakat Chan için önemi çok büyüktü. Onların ciddiyetsizliğinin aksine o üretkenlikleri hakkında üst düzey bir endişe taşıyor, aldığı zevk dışında hayatını idame ettirmek için de çaldığının bilinciyle stres yaşıyordu. Diğerlerinin ciddiyetsizliğini garipsemiyordu. Kendisinin de bugün sahneden kovulsa başına oturabileceği bir baba mirası olsa o da bu kadar kasılmazdı belki. Gerçi mirası bırakın, Chan'e tükendiği noktada sırtını yaslayabileceği bir ebeveyni olsa bile yeterdi ama.. biliyorsunuz hayat herkese eşit davranmıyor.
Felix'in geldiğini bile fark etmemiş olan Chan sabahtan beri kaynatmaktan gram ilerleyemeyen iki arkadaşına azar çekmekle meşguldü. Suratına sürdüğü bir ton kapatıcıyla öyle durmasa bile çilli olan sessizce köşedeki tezgahın önündeki bar taburesine oturdu. Chan'in sinirli olduğunu pek sık görmüyordu. Fakat gördüğü her seferinde onu çok çekici buluyordu. Şimdi de öyleydi. Kolunu tezgaha yaslamış, sahnede ciddiyetsizliğinden şikayet ettiği iki arkadaşına kızarken damarları şişen, havalanmış kaşındaki çizikle dikkatleri toplayan oğlanı izliyordu.
"Siktiğimin şarkısını çalmayacaksanız gidip oyun parkında oynaşın." diyerek son verdi konuşmasına.
Gitarını bir köşeye bırakıp sahnedeki boş sandalyede, biraz önce terleyip çıkarttığı gömleğin üzerine bırakılmış yeni su şişesini eline aldı. Tüm sinirini çıkarttığı kapak şiddetle açıldığında suyun bir kısmı yere dökülmüştü ama Chan bunu umursamayarak kalanını başına dikti. Jisung ve Changbin'den ses yoktu. Bir an da sessizleşmiş, fark etmeden Chan'in sabrını ve iyi niyetini suistimal ettiklerini ancak anlıyorlardı. Hayatları boyunca şımartılmış, ne istenirse yapılmış çocuklar olarak onlara yaptıkları iş bir oyun gibi geliyordu.