Pazartesilerinden nefret edenler kulübü başkanı Lee Felix kulağına ilişen sesle gözlerini ovuşturarak yeni bir güne uyandı. Başını pencereye çevirdi, perdenin kapatmadığı küçük kısmı yokladı bakışları. Hava daha aydınlık değildi. Mızmız bir inlemeyle kollarını ve vücudunu esnetmek istedi. İlk hareketiyle acıyı hissetti, beli ağrıyordu. Kalçası da şiddetli bir acıyla sızlıyordu. Hareket etmek işkence gibiydi ama sikildiği için zırıldayan bir ufaklık olmadığını bilmem kime kanıtlamak amacıyla yataktan kalktı. Yorganın altından çıkan çıplak bedeni üşüdü, ürperdi. Hafiften titreyip kollarını ısıtmaya başlarken etrafı bir tur inceledi. Ortalık dağınıktı. Aklına dün gecenin zihnini puslandıran anları doluşunca başını sallayıp onları dağıttı. Pek yardımı olmadı, kalçasındaki sızı her adımında dünü hatırlatıyordu.
Dolabı açtı, kendisine ait değildi ama umrunda olmadığını açıkça ortaya koyan bir rahatlığa sahipti. Zevkine uygun lacivert bir tişörtü üzerine geçirdi. İçine bir şey giymeye zahmet etmedi, Chan'den sonra o da banyoya girecekti. Muhtemelen o evden çıkınca duşa girerdi. İlk iş yiyecek bir şeyler ayarlamalıydı. Çıplak ayaklarıyla parkede adımlarının izini bırakarak mutfağa girip yumurta haşlamak için kullandığı büyük cezveye su doldurdu. Onu ocağa bırakırken sızlanarak tezgaha yaslandı. Gözlerini yumdu, avuçlarını ağrıyan beline yasladı. Acıya yavaş yavaş ayak uydurmaya başladığında dolaptan çıkarttığı şeyleri masaya dizdi. Pişen yumurtaları soğuk suyun altına soktuğunda kapı sesini duydu. Başını kaldırıp bakmaya fırsat bulamadan oldukça keyifli bir sesin "Günaydın." dediğini işitti. Yüzünde gizli bir tebessüm belirdi. Ona göstermedi ama dün geceye dair hiçbir şeyi sorun etmediklerine emin olduğunda, hata yaptığını düşünen biri olmadığını anlayınca içine bir rahatlama çöktü. Kalbindeki baskı hafifledi.
"Günaydın." dedi neşesini çok da belli etmemeye çalışarak. "Hadi giyin de kahvaltıya gel."
Gözlerini suyun altında ovaladığı yumurtalardan kaldırdı. Christopher duvara yaslanmış saçma bir durgunlukla onu izliyordu. "Ne var?" dedi asabiyetle. Klişe romantizm filmi sahnesi değildi bu. Böyle bön bön ona bakarken, üstelik ne hissettiğini çözemediği bir bakışla, rahat olamazdı.
"Çok kibarsın." diye geveledi Chris telefonunun ekranına dikkat kesildiği esnada. Sonra belinde havluyla salona ilerledi. Koltuğun üzerine, Felix'in işini hallettiği tezgahın tam karşısında kalıyor, bacaklarını genişçe açarak yerleşti. Öne doğru eğilip sehpadan sigara paketini alırken Felix akıp giden suyu duyuyor ama bakışlarını çekemediği gibi işine de odaklanamıyordu.
Christopher dudaklarının arasına yerleştirdiği sigaranın ucunu tutuştururken kaşlarını çatıyordu. Felix bu sert ifadesinden hep çok etkilenirdi. Bu defa da farklı olmadı. Suyu kapatırken bir küfür mırıldandı ağzının içinde. Yumurtaları soymaya başladı, kısa sürede halletti. Sigara dumanı cam kapı kapalı evin içinde gri bir bulut oluşturmadan önce pencereye yaklaştı.