Feda etmek

1.7K 158 37
                                    

Korkusuzluk... karşımdaki kadının yüzüne baktığımda tek hissettiğim şey buydu. Kim olduğu, ne istediği, neden geldiği bile umrumda değildi..
" her şeyin gittiğini sanman çok komikti ölüm perisi." Yüzünde alaycı bir ifade vardı. Bende güldüm.
" herşey bitti ya da bitmedi, umrumda değil. Aynı kim olduğunun umrumda olmadığı gibi. Yolumuzdan çekil de gidelim."
Bize yaklaşmaya başladı. Yüzündeki alaycı ifade asla silinmiyordu.

" tuana, seni lanetleyen kişi bu kadınmış." Dedi Ülkü. Bakışlarım saplanan bir ok gibi ona kaydı. Herkes şaşkınken ben öfkeyle kadına döndüm. Önce kahkaha attı. Yakınımıza gelmişti. Sonra hepimize teker teker baktı.
" anahtar çocuğu bulmuşsun." Çağanı inceliyordu.
" demek kızım yağmurun da eski sevgilisi aynı zamanda.."
göz devirdi.
" uzatma cadı, ne istediğini söyle." Dedim sinirle.
" aslında bi laneti yaparken seni öldürmek gibi bir niyetimiz yoktu. Amacımız sadece acı çekmenizdi ama kararımızı değiştirdik. Sizin soyunuzdan gelen kimseyi yaşatmayacağız." Dedi

Çağanın yanına gelip elimi tutmasına şaşırdım. Bana gülümseyip kadına baktığında öfkeliydi.
" o o kadar kolay değil."dedi sıktığı dişleriyle.
" ona ulaşmak için hepimizi geçmek zorundasın."
Ağlamak istedim ama kendimi tuttum.
" çağan haklı. Kardeşimizi sana teslim etmeyeceğiz." Diyen Mete'yi duydum. Herkes onu onayladı. Arkamızda kalıyorlardı. Dönüp bakmadım.
" ben almasını bilirim."
Cadının konuşmasıyla bir anda etrafta siyah giyimimle adamlar belirdi.
" bensiz parti mi var?" Gölgenin sesini duyunca güldüm. Herkes etrafına baktı ama hiç bir yerde yoktu Bir anda belirip siyahlı adamlardan birine kafa atmasıyla, saldırtacak geçtiler. Çağanla ellerimizi ayırıp bize doğru gelen adamları hallettik. Yağmur kenarda annesinin yanında duruyordu. Ona üzgün bakışlarla baktım. Bir an gerçekten iyi biri olacak sanmıştım. Herkes siyahlı adamlarla dövüşürlerken çağanın cadıya doğru gittiğini görünce şaşırdım. Dövüşmeye başladılar. Gölge aniden yanıma gelince ona baktım. Adamlar bize doğru geliyordu. Kafa sallayınca bende kafa salladım. Belimden tutup beni kaldırdı ve gelen adamın üstüne fırlattı. İki ayağımla adama tekme atmamla adam yere düştü. Bayıldı.

Çağanın çığlığı ve cadının bağırmasıyla o tarafa baktım. Cadı çağanı Boğazından yakalamıştı. Çağan acı çekiyordu
" hayır!!!!!" Koşarak o tarafa gitmeye başladım. Cadı büyü tarzı bişeyler söylüyordu. Herkes benim sesimden dolayı bize odaklandığında cadı çağanı sertçe yere bıraktı. Çağanın boğazından akan kanı gördüm. Yanlarına gitmemle yağmurunda cadı ve adamlarınında kaybolması bir oldu. Ağlıyordum. Direk çağanın yanına çöktüm.
" ne olur dayan..." diyip kafasını dizime koydum. Gözleri kapalıydı.
" ambulansı aradım tuana." Dedi yağız. Herkes yanımıza çökmüştü.
" anahtar çocuk lütfen dayan..." gözyaşlarım onun yüzüne damlıyordu.
" çağan yapma bunu bana lütfen.."

Çağanın göğsünden yavaşça çıkan siyah bulut tarzı bi karaltı, yavaşça yükselip gökyüzüne ulaşınca kaşlarım çatıldı.
" o neydi?" Dedim panikle..
Yağız çağanın boğazına parmaklarını yasladı.
" o neydi? Niye öyle oldu?!!"
Çağanın yüzüne baktım bir anda bembeyaz olmuştu.
" hayır.." diyip çağanın alnına dudaklarımı bastırdım.
" lütfen olmaz... böyle olmaz.."
elimi kalbine koydum.atmıyordu.
Tüm ormanı yıkmak ister gibi ağlamaya başladım. Dakikalarca ağladım. Sonra kalbimde bir acı hissettim. Aynı acı beynime de vurdu. Gözlerim kapandı. Kendimi bıraktığımda bilincim de kapandı. Çağanın yanına düştüm. Yağız yapmıştı...

      Kalbimdeki inanılmaz ağrı, ölmek istememin en büyük kanıtı gibiydi. Çağanın yokluğu, içimde bin  kat daha büyük bir ağırlık yapıyordu. Tam 1 gün oldu... uyandığımda kendimi hastanede bulmuştum.tek kelime kriz geçirmeme sebep olmuştu...
Öldü... söz konusu çağan olduğunda sadece ölüm demek değildi benim için...
Benim ruhumu da yanında götürmüş gibi hissediyordum. Sanki ruhum bedenimden ayrılmışta, ben ölmüşüm gibi... yaşamak bu değildi.. yaşamak çağansız yapabileceğim bişey değildi.
Ağlamam hatta deli gibi ortalığı yıkmam gerekirken kendime geldiğimden beri, hareketsizce öylece duruyorum. Ya uyuyor numarası yapıyorum ya da sadece duruyorum.

       Tam 1 gün oldu.. odamdan çıkmadım.  Geldiler konuşmadım, bakmadım.. soracak olursanız,  iyi değilim. Ülkü gelip bişeyler anlatıyor ama kimsenin yüzüne bakmıyorum. Bakamıyorum. Baktığım tek şey yer... yatağımın kenarında oturmuş öylece yere bakıyorum. Hiçte rahatsız olmuyorum. Bu yatakta bu odada bizim anılarımız....
Ülkünün anlattığına göre çağanın annesi hastanelik olmuş.. Ege ve Naz herşeyi öğrenmiş, Ege beni görmek istemiş... inanmıyormuş. Bugün cenaze var... gidebileceğimi sanmıyorum... hastanede uyandığımdan beri hiç ağlamadım da...

     Odamın kapısı çalındı.. bizimkilerden biri olduğunu biliyordum. Tam 1 gündür yaptığım gibi boşluğa bakmaya devam ettim.
" tuana.. doktor geldi. Seninle konuşmak için." Ülkünün sesiydi bu.. ama kalabalık olduklarını anlayabildim. Demek ki diğerleri de gelmişti.
" merhaba tuana..." yabancı ses doktor olmalıydı.
" hastanede uyandığından beri böyle.. " dedi Leya.. ağlıyor olmalıydı.
" konuşmuyor, yemiyor kıpırdamıyor , kimseye bakmıyor. Hatta ağlamıyor... ortalığı yıkması gerekiyordu ama yapmıyor, bizi anlayıp anlamadığını bile bilmiyoruz.Dün nasıl bıraktıysak şuan hala öyle oturuyor.."

      Yalan söyledi... eminim ki Ülkü düşüncelerime girmeye çalışmıştır ama tek düşündüğüm şey çağanla olan anılar olduğu için hiç bişey anlayamamıştır... onlar konuşurken benim hala çağanı düşündüğüm gibi...
Sanki hala bir yerlerden çıkıp gelecekmiş gibi hissettiriyor... gelip saçımı sevicek. Kabuslarımı bitirecek....
" çocuklar hadi dışarda konuşalım." Dedi doktor. Saniyeler içinde odayı boşalttılar... ben ve anılarım yine tek başımıza kaldık...

     Saatler geçti. Herkes cenaze için evden çıkmıştı. Gelip gelmeyeceğimi sordular ama yine cevap yoktu.... Üstümdeki pijamaları umursamadan bir hırka giyip evden çıktım. Ben ona veda edemezdim. Ben anca onun yanına gidip sarılıp uyurdum. Öyle de yapacaktım. Onu sen hissettiğim yere gidip ona sarılacaktım.. mahvolmuş bedenim ve gözlerimle yürüyerek onu kaybettiğim yere geldim. Gölge de dahil herkes cenazedeydi. Kollarımda öldüğü yerde hala kanı vardı. Gözümden ilk defa bir yaş düştü. Kanı hala topraktaydı... kanın yanına çöktüm.parmaklarımla dokundum. Gözyaşım yanağımdan akıp kan birikintisine düştü. Burnumu çekip kan birikintisinin yanına uzanıp bir elimi kan birikintisine bastırdım.bacaklarımı kendime çektim.

      Gözlerimi kapattım..burda olduğunu düşünmek istedim. Yanımda uzandığını... beni sevdiğini.. eldiven takmıyordum, evden çıkarken yanıma almıştım ama takmadım.
" kalbimin kilidini açtın anahtar çocuk... senin ünvanın, gücümü benden almak için değilmiş... kalbimin kilidini açacağın içinmiş..." diye fısıldadım.
Burda diye düşündüm. Yanımda uzanıyor... bana bakıyor... ölmedi... kısa bir an da olsa kendimi güvende hissettim.

    
      Kaç saat burda, yanımda olduğunun hayalini kurdum bilmiyorum..  zihnimi anılardan uzaklaştırıp gözlerimi açtığımda hava kararmıştı. Üstüm başım kan olmuştu... iğrenmedim. Bu onun kanıydı... uğruna ölebileceğim insanın kanı...
Ayağa kalkıp ormanın ortasındayken etrafa baktım. Sonra bakışlarım kan birikintisine kaydı.
"Onun kanına bile iyi bakın lütfen." Dedim fısıltıyla...
" anahtar çocuğun kanı artık bu ormana karıştı... o artık hepimize karıştı.."eldivenlerimi elime takıp yürümeye başladım. Bir rüzgar hissettim. Kuvvetlice esti..sıcak bir rüzgârdı gülümsedim. Ormandan çıkıp anayolda yürümeye devam ettim. Bu kadar mıydı yani? Herşey asıl şimdi mi bitmişti? Ben nasıl hayatıma devam edecektim? Bir daha Ege'nin, Yeliz ablanın, nazın ve diğerlerinin arasına nasıl karışacaktım?
     

Dokunuş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin