Arkadaşlar kitapla ilgili önemli bir konuya değinmek istiyorum. Evet ben bunu severek ve isteyerek yapıyorum ama motivasyon olmadan neredeyse yazılamaz hale geliyor, bir karşılık göreyim ki yazmak için motivasyonum olsun değil mi? Bu zamana kadar bir sınır bile koymadım, sadece okunma sayısına oranla yorum ve beğeni sayısına bakıyorum ve bölümü ona göre atıyorum, üstelik bölümleri de hayli uzun yazıyorum. Tadımlık değil, doyumluk bölümler oluyor.
Okunma sayısının yarısı kadar bile beğeni gelse çoktan bölüm gelmiş olurdu zaten. Dediğim gibi atacağım bir, iki bölüm genelde hazır oluyor ama okunmaya göre etkileşim çok az kaldığından atamıyorum.
Yorumlarınız da benim için çok önemli.
Açıkçası ne kadar çok yorum ve beğeni, o kadar çok bölüm demek oluyor bu.Satır arası yorumlarda buluşmak üzere çiçeklerim! 🧡
İyi okumalar!
Bölüm 10
-BİLİNMEZLİK İÇİNDE-
Saatin kaç olduğunu bile bilmediğim gecenin kör karanlığındaki sokağa baktım odamın penceresinden. Tek tük ışığı yanan ev vardı. Annem babam çoktan uyumuş, Arda ise odasında laptopundan açtığı bir filme gömülmüştü.
Yazın o boğucu sıcağı kalmasa da yine de sıcak olduğundan şortlu pijamamı giydim. Pencerenin önünden çekildim ama sıcak olunca uyuyamadığım için odamda bulunan iki cam da açıktı. Babam görse yine bahçe tarafında kalan camını kapatmamışsın diye kızabilirdi. Aklıma gelen anıyla silik bir şekilde gülümsedim. Birkaç hafta önce Akın da beni eve bıraktığında tıpkı babam gibi bahçeye açılan penceremi kapatmam gerektiğini söylemişti.
Akın'ın yüzü zihnime kazınmıştı, zaten silik olan gülümsemem tamamen yüzümden silindi. Eve geleli üç gün olmuştu ve biz Akın'la son olanlardan sonra üç gündür ne görüşmüş, ne konuşmuştuk. Mağazaya gittiğimde ise gözüm sokağın sonunda duran arabasını arasa da üç gündür arabasını da görmemiştim.
İçimdeki şüpheleri doğrulayan şeyler yaşansa da, ben elle tutulur hiçbir şey bilmiyordum. Onun gözlerinde okuyamadığım şeylerin varlığını bilsem de, ne olduklarını kestiremiyordum. İç dünyasında neler yaşamıştı, neden açıkça hiçbir şeyi anlatmıyordu bilmiyordum.
Sakladığı şeyin varlığı içime sızıyor, zihnimin damarlarında geziniyordu. İzini bırakan her düşünce, damarlarıma şüpheyle çentik atar haldeydi.
Onu zorlamak istemesem de, zamanını beklemenin doğru olacağını devamlı olarak kendime söylesem de önünde sonunda yine kafamın içinde onu sorgularken buluyordum kendimi.
Komodinin üzerinde duran telefonumu aldım. Saat 02.28'i gösteriyordu. Yakın arkadaşlarımdan oluşan bir WhatsApp grubumuz vardı ve oraya gelen birkaç mesajı telefonun parlaklığını en düşük seviyeye getirerek okudum, fazla ışıktan hoşlanmıyordum gözümü yoruyordu. Hatta yüksek parlaklıkta kullanabilenler cin olabilirdi, bu büyük başarıydı. Biri de kesinlikle annemdi.
Yüzümde ufak bir tebessüm bile oluşmamasına rağmen gruba bir random ile karşılık verip tekrardan telefonun ekranını kapattım.
Arkadaşlarıma bir şeyleri anlatmak zordu. Sanki problemlerimi anlatırsam onları sıkacakmışım ya da onları da üzecekmişim düşüncesiyle genelde hep içime atıyordum. Hem kendim bile ne olup bittiğini bilmiyorken onlara anlatabileceğim pek bir şey de yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEYYAL
Romance"Kokun," dedi ve duraksadı kısa bir süre, "arabamın içini doldurdu. Bu beni delirtiyor." dediğinde diğer elimin tırnakları avucumun içine can yakıcı izler bıraktı. Sakin kalmaya çalışarak dudaklarımı araladım, "Bu iyi mi, kötü mü?" dedim kısık bir s...