❈3. Bölüm ❈

358 50 3
                                    

Bunun ardından Lin Che, Chen Ruobing'le bir süre daha sohbet etti ve elbette ben de oradaydım. Şimdiye kadar hakkında iyi bir izlenime sahip olduğum bir oğlan başka bir kıza asılırsa ve o kişi Chen Ruobing'se, olur da bu asılma durumunu ben yanlış anladıysam bile onun hakkındaki düşüncelerimin eskisi gibi olması pek olası değildi.

Sonraları başka bir olay daha yaşandı. O gün okuldan sonra kuzenim işi olduğu için önden çıkmıştı ve ben her zamanki gibi diğer birkaç çocukla basketbol oynuyordum. Bir saatten fazla bir süre oynadıktan sonra yorulmuştum. Hızlı bir defans sırasında sağ bacağım birden güçsüz düştü ve anlık bir olayla bileğim burkuldu. İstemsizce bağırırken gözyaşlarımın akmaması için uğraşıyordum. Sağ ayağım o kadar acıyordu ki yere bile basamıyordum.

İlk tepki veren Lin Che oldu ve koşarak gelip beni destekledi, burkulmanın ciddi olduğunu gördüğünde kolunu sağ omzuma attı.

Sahadan sekerek çıkarken Chen Ruobing'in de koşarak oraya geldiğini gördüm. Yere çömeldi ve dikkatle ayakkabımı çıkarmama yardım ettikten sonra ayağımı tuttu. Yirmi dakikadan fazla bir süre bu şekilde dinlenmemin ardından, ayağımın iyiye gittiğine dair hiçbir işaret yoktu ve bileğim tamamen uyuşmuştu.

Lin Che hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledi. Beni sırtına aldı, ama o sırada her yerim terle kaplıydı, bu yüzden sırtına yaslanırken içgüdüsel olarak ellerimden destek alarak gövdemi biraz kaldırdım.

Chen Ruobing ve Lin Che benimle hastaneye geldiler. Mesai saatlerinin bitiş saati olsa da acilde hâlâ birçok kişi vardı. Orada işimiz tamamen bittiğinde saat sekizi geçiyordu. Ertesi günü evde geçirmiştim, akşamüstü ise Chen Ruobing beni ziyarete geldi. Son derece şişmiş olan bileğimi gördü, cildimin altında toplanan büyük miktarda doku sıvısı çıplak gözle görülebiliyordu. Chen Ruobing eline biraz merhem sürdü ve birkaç parmağını bileğime koyarak ovmaya başladı, konuştuğunda sesinde nazik bir ton vardı.

"Acıyor mu?"

"Üzerine basmadığımda acımıyor."

Başını eğerek bileğimi inceledi, ardından yumuşak bir ses tonuyla, "Lin Che ile yakın mısınız?" diye sordu.

"Aramız iyi," diye cevapladım.

Chen Ruobing başını kaldırdı ve bir miktar haylaz bir tonda, "O zaman, onun hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordu.

"O... iyi bir çocuk," dedim dürüstçe. Önceki gün geçirdiğim kazadan sonra benim için oradan oraya koşturup durmuştu, bunun için minnettardım. Ama -her ne kadar tam emin olmasam da- Chen Ruobing de ona sıradan insanlardan farklı davrandığı için o an zihnime tam bir karmaşa hakimdi. İçgüdüsel olarak ona gerçekte nasıl hissettiğimi söylemek istiyordum. İkinci sorusuyla bana ondan hoşlanıp hoşlanmadığımı sormaya çalışıyorsa, şöyle cevaplayabileceğimi düşündüm, "Ondan hoşlandığımı söyleyemem ama onu iyi biri olarak görüyorum."

Chen Ruobing'in Lin Che'yi gerçekten de sevdiği en kötü olasılığı bile düşünmüştüm. Zor olsa bile, eğer durum buysa düşünce yapımı ayarlamaya devam edip ihtiyaç duyarsa ona yardım etmekte karar kılmıştım.

Parlak zekalı Chen Ruobing daha fazla üstelemedi ve "Ah," demekle yetindi.

Yedi gün boyunca evde kaldıktan sonra okula, bir ay tamamlandıktan sonra da basketbol sahasına döndüm. Bu süre boyunca hiç atlamadan her akşam basketbol oynuyordum. Yalnızca okuldaki kuzenimin yaşıtları değil, küçük ortaokullu çocuklar bile beni tanıyordu. Özgürce hareket edebilmenin verdiği his muhteşemdi. Bir süreliğine yitirildikten sonra geri kazanılan şeyler en kıymetlileri oluyordu.

Bu şekilde bir hafta geçti. Chen Ruobing'in artık okuldan sonra basketbol sahasına gitmediğini ve beni sınıfta beklediğini öğrendiğimde, ikimizin de aynı seçimi yaptığımızı biliyordum.

Bu önemsiz mesele, göz açıp kapayıncaya dek geçti. Lin Che ve ben her zamanki gibi basketbol oynamaya devam ettik ve Chen Ruobing bir daha hiç ondan bahsetmedi.

Havalar soğumaya başladığında, hikayemizin kadın başrolü sonunda sevdiği kişiye duygularını itiraf etmişti. Talebenin nasıl itiraf edeceğini, o esnada kadın başrolün ifadesinin nasıl olacağını ve diğer belirli detayların hepsini Chen Ruobing ve ben uzun bir süre boyunca tartıştık. İlk başta ortak paydada buluşamadık, bu yüzden geriye döndük ve ikimiz de birer bölüm yazdıktan sonra ertesi gün yanımızda getirdik ve birbirimizinkine baktık. Hikayenin bu noktasında, sonunda mükafatların alınacağı kısma gelmiştik. Bir aşk romanında başrollerin zorlu yollardan geçip, sayısız yanlış anlaşılmayı çözüp, sonunda hislerini açıkladığı an; bir yazarın en mutlu olduğu zamandı. Eğer "İyi yazılmış bir hikayeydi," diyen bir-iki okuru varsa yazar büyük bir zafer hissiyle dolardı. Ama eğer "Sonunda birlikteler. Kadın başrole yalnızca bu erkek başrol yakışırdı, birbirleri için yaratılmışlar," diyen okurlar da varsa, yazar sırtında biten bir çift kanatla cennete doğru kanat çırpardı.

Chen Ruobing ve benim yalnızca bir okurumuz vardı, o da birbirimizdik.

Çok geçmeden ara sınavlar geldi. Sınıfımızdaki Yang Xu isimli bir çocuk, herkesi şaşırtarak üç puan farkla Chen Ruobing'i geçip ikinci kez eğitim yılının birinciliğini elde etmişti.

Diğerleri Chen Ruobing'deki ufak değişikliği görmüşü, ama ben biliyordum ki bu olay onu çok etkilemişti. Görünüşe göre tüm güçlü insanların kendi zayıf noktaları vardı. Genellikle en çok önem verdiği şeyler, en iyi yaptıklarıydı.

Cuma günü, Chen Ruobing'i pazar günü ek dersleri bittikten sonra bizim eve gelmesi için davet ettim. Evlerimiz birbirine uzak olduğundan dolayı yatıya kalabileceğini de ekledim, o ise seve seve kabul etti.

Chen Ruobing oldukça mutlu görünüyordu, yedek kıyafetleri için özel olarak ufak bir çanta bile hazırladı. İlk kez bir sınıf arkadaşında yatıya kalacağını söylemişti.

Ortaokuldayken sık sık arkadaşlarımın evine oynamaya giderdim ve iyi anlaştığım birkaç kız da bizim eve gelirdi. Ama liseye geçtiğimden beri yalnızca ara sıra telefonla konuşuyorduk.

Arkadaşlıklar, özellikle de kızlar arasında olanlar, tuhaf oluyordu. Bir araya geldiklerinde aralarına tutkal sıkılmış gibi birbirlerine yapışırlar, ama bazen uzak kaldıklarında aralarında hiçbir bağ kalmazdı. Bunu anlayamadığımdan, bu kişilerin birbirleri için yaratılmamış olmalarına veriyordum. Her zaman arkadaşlıkların insanlar tarafından kontrol edilemeyen bir şey olduğuna inanmışımdır.

Cumartesi günü öğleden sonra, Chen Ruobing ve ben bizim evimizde Brokeback Dağı'nı izledik. Bu filmi üçüncü kez izleyişimdi, bu yüzden yalnızca gözlerim doldu ama gözyaşlarım akmadı. Chen Ruobing ise ikisinin ilk ayrıldığı yer olan filmin ortasından itibaren ağladı. Gizlice gözlerimi silip Chen Ruobing'e bir tuvalet kağıdı rulosu uzattım. Tüm o zaman boyunca pek konuşmadık ve ortam oldukça depresif bir hal aldı.

Bu filmi açtığıma pişman olmaya başladım. Aslında değişiklik olsun diye onun biraz eğlenmesini istemiştim, ama Chen Ruobing'in bir keresinde bana ne zaman hikayelerinde başrol için aklına heyecan verici bir sahne gelse uyuyamayacak kadar heyecanlandığı için uzun süre uykusuzluk çektiğini anlattığını unutmuştum. Rengarenk bir fantezi dünyasında yaşadığını söylüyordu.

Chen Ruobing tüm öğleden sonra benim yatağımın üzerinde uzandı ve konuşmadı, düşünceleri Jack isimli adamdan sıyrılamıyordu.

Benzer bir deneyimi ben de birkaç kez yaşamıştım, bu yüzden onu rahatsız etmedim. Bu iki adamın hikayesi hakkında boş boş sohbet ettik. O sırada güneş batmak üzereydi ve akşam güneşi yatağımın üzerine düşüyordu. Chen Ruobing başını benim yastığıma koyup bacaklarını duvara yasladı, ince uzun gölgeler oluşturuyordu.

Chen Ruobing and I [GL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin