❈19. Bölüm ❈

158 30 10
                                    

Lobinin bekleme salonuna oturdum ve küçük bir grup hemşirenin dışarı çıkışını izledim. Çoğu en güzel yaşlarındaydı ve mesai bitiş saati olmasına rağmen yüzleri ışıl ışıldı, bir araya toplanmış bir yandan konuşuyor bir yandan da gülüyorlardı.

Bir süre bekledikten sonra aşina olduğum, fakat bir şekilde tanıdık gelmeyen o figür benim olduğum yere doğru yürüdü. Chen Ruobing bej renkli sıradan bir ceket, kot pantolon ve yumuşak tabanlı spor ayakkabılar giymişti. Bu sefer yüzünü gördüğümde on yıl öncesinden bir farkı yoktu, gülümsediğinde yüzünde oluşan çizgiler bile aynıydı. Ama yakından bakıldığında bu, olgun bir kadının tarif edilemez bir çekiciliğe sahip gülümsemesiydi.

"Seni beklettim."

"Sorun değil." Gülümsedim ve Chen Ruobing'in yanında yürümeye başladım.

"Çok güzel olmuşsun," dedi.

Başımı ona çevirdim, "Sen de değişmişsin."

Chen Ruobing gülümsedi. Biraz utanmış gibiydi, bu yüzden başını eğdi, "Yaşlandım. Gece nöbetlerim için sürekli bütün gece uyanık kalmak zorunda kaldım. Şimdiden kırışıklıklarım oluşmaya başladı."

"Çok güzelsin ve hayal ettiğimden çok farklısın. Olsa olsa zaman senin için durur sanmıştım ama gördüğüm, yaşadığın onca şey için seni ödüllendirdiği oldu," demek istedim.

Ama yaklaşık on yıl sonra gerçekleşen ilk buluşmamızda bu sözleri söyleyemedim.

Tıpkı on sene önce kendi başımıza ders çalıştıktan sonra yemek yemeye gittiğimiz zamanlar gibi, Chen Ruobing ve ben sessizlik içinde dışarı çıktık.

Sonbaharın sonlarında ay gökte yavaşça yükselirken bir süre cadde boyunca yürüdük.

"Ailen nasıl?"

Chen Ruobing başını salladı, "Babam birkaç yıl önce bir ameliyat geçirdi ve iyileşiyor. Çocuğun yaşının artık daha büyük olması iyi bir şey, bu sayede o kadar yorucu olmayacak."

Demek Chen Ruobing bir anne olmuştu! Her sınavda birinci olan ve ilk sırada yer alan o sessiz kız, artık bir anneydi.

Bu haber karşısında ağzım açık kalmıştı.

"Çocuk... Erkek mi, kız mı?"

"Kız, dört yaşında."

Başımı salladım ve şirketimdeki anne olan kadınlarla konuşabileceğim şeyleri düşünmeye başladım. Fakat bir süre düşündükten sonra saçmaladığımı hissetmiştim.

Sonuçta o hâlâ Chen Ruobing'di.

Akşam yemeği için bir restoran seçtik ve ikimiz de geçtiğimiz birkaç yıl hakkında konuştuk. Sohbetimizin ortasındayken bir telefon aldı ve kızının ateşi çıktığını öğrendi. Aynı şekilde yemeğimizin ortasında, Chen Ruobing oradan ayrıldı.

Bir aydan fazla bir süre sonra, liseden sınıf arkadaşlarım iki buluşma düzenledi. Haberi veren eski sınıfımdan bir adamdı. Chen Ruobing'e gidip gitmeyeceğini soran bir mesaj gönderdim. Buna vakit bulamayabileceğini ve o zaman geldiğinde tekrar durumuna bakacağını söyledi.

Buluşma günü, herkes büyük bir masaya doluşmuştu. Buluşmaya ilk defa geldiğim için herkes etrafımda toplanmış Amerika'da yüksek maaş alıp almadığımı ve hâlâ aynı Amerikan maaşını mı aldığımı soruyordu. Eski sınıfımdan oldukça zengin görünen iki adam vardı ve bunlar hiç durmadan aynı şeyleri soruyordu. Yemeğin yarısına gelindiğinde, nihayet Chen Ruobing kapıyı itip içeri girdi.

Düz siyah bir ceket giymişti, saçlarıyla kıyafeti birbirinden ayırt edilemiyordu. Yüzü kireç gibi olduğu için dikkatlice baktım, gözlerinin altında birer karaltı vardı.

"Üzgünüm. İşten yeni çıktım."

Bir adam, "Sana gerçekten saygı duyuyorum, Ruobing, cidden geldin," dedi.

Yanımdaki sandalyeyi çekip oturmasını işaret ettim. 

Chen Ruobing'in gelişi çok geçmeden herkesin dikkatini çekmişti, bunun ardından Chen Ruobing'in son birkaç yıldır sadece bir buluşmaya katıldığını öğrendim. İnsanlar ona bir doktor olarak nasıl hissettiğini sordu.

Chen Ruobing gülümseyerek, "Güzel," dedi. Sonra birkaç kişi o ve Yang Xu hakkında şaka yaptı, o ise sadece gülümsemekle yetinmişti.

"Yang Xu şimdi nerede?" diye sordum.

Yanımdaki bir kişi, "Bir süredir Amerika'daydı," dedi, "Bilmiyor muydun?"

Başımı iki yana salladım, sonra bir adamın Chen Ruobing'e, "Doktor olmak çok yorucu, ne kadar para kazanıyorsun?" diye sorduğunu duydum.

Okuldayken bu çocuğun Chen Ruobing'le konuşmaya asla cesaret edemediğini hatırlıyordum. O sırada, nedense, sözleri kulaklarıma rahatsız edici gelmişti; bu nedenle Chen Ruobing'in cevap vermesini beklemeden araya girdim, "Paradan bahsetmesek nasıl olur? Ne kadar kırıcı."

Birkaç kişi buna güldü ve o adam beceriksizce, "Erkekler çok baskı altında, biliyorsun. Ailemizi geçindirmek için para kazanmamız gerekmiyor mu?" dedi.

Bunun ardından yaklaşık bir saat boyunca, kendini övmekle kıyaslamanın karışımı saygısız şakalar yapılmıştı. Chen Ruobing kesinlikle bu tür bir ortama ait değildi ve ondan gelmesini istediğime pişman olmaya başlamıştım.

Buluşma sonlara yaklaşırken, Chen Ruobing'in diğer tarafında oturan bir kadın sınıf arkadaşının ona sessizce, "Çocuğun nasıl?" diye sorduğunu duydum. Chen Ruobing ise, "İyi," diye karşılık verdi. O kadın sınıf arkadaşımız da doktor olmuş ve geleneksel Çin tıbbı eğitimi almıştı. Sonra şöyle fısıldadığını duydum, "Hastanemizde iyi bir erkek meslektaşım var. Otuz beş yaşında, o da boşanmış ve çocuğu yok. Sizi tanıştırmamı ister misin?"

Buna iki saniye sonra tepki verebildim, ardından odada hiçbir şey duyamayana kadar başım uğuldamaya başlamıştı.

Başımı çevirdim ve Chen Ruobing'e baktım. Benim bunu duyduğumu ve kendi yüzünde doğal olmayan bir ifade olduğunun farkındaydı ama daha fazla açıklama yapmadı.

Kalabalık dağılırken Chen Ruobing ile ben oradan gitmeden önce en son biz kalana dek oyalandık. Dışarı çıktığımızda ve soğuk rüzgar yüzümüze vurduğunda, gözyaşlarım akmaya başladı.

Ona, "Xiao Bing, ben senin... en iyi... arkadaşın mıyım?" diye sordum.

Chen Ruobing kafasını yukarı çevirerek bana baktı, sonra başını indirdi ve sessizce, "Evet, sen benim... en iyi arkadaşımsın. Sen... bana en yakın kişisin," dedi.

"Her zaman mı?" diye sordum.

"Her zaman," dedi.

Omuzlarından iki elimle tuttum ve, "Geri dönmesem ve bir daha görüşmesek bile öyle olacak mıyım?" diye sordum.

Chen Ruobing yukarı bakarken gözleri titreyen yaşlarla doluydu, "Evet."

Ellerimi uzattım ve onu kollarımın arasına aldım. Saçları yüzümü gıdıklıyor ve gözyaşlarıma yapışıyordu.

"Öyleyse neden... benden bu kadar çok şey sakladın?" Artık tutarlı konuşamıyordum.

"Seni... rahatsız etmekten... korktum."

Chen Ruobing'in omuzları seğirdi ve kollarımda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Birbirimize sarılarak uzun bir süre ağladık, sonra yüzünü ellerimin arasına alıp onu öptüm. Dudaklarımızın değdiği yerler tuzlu gözyaşlarıyla kaplanmıştı.


***

Chen Ruobing and I [GL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin