❈13. Bölüm ❈

202 34 2
                                    

Üniversiteye girdikten sonra hayata dair harika olan şey bağımsız yaşamanın getirdiği rahatlık ve özgürlük değil, değerlerin çeşitliliğiydi. Belki de içimde çok fazla asi bir tuh taşıdığım için, üniversiteye girdikten sonra cennete düşmüş gibi oldum; çeşitli yollarla oynanabilecek bir oyun gibiydi. Notlar artık tek değerlendirme kriteri değildi ve insanlar, "Notların kötüyse bir geleceğin yoktur" gibi şeyler söylemiyordu.

Yavaş yavaş farklı bir üniversite hayatı inşa etmemiz yaklaşık bir yıl sürdü. Bazıları öğrenci konseyleri ve gençlik ligi komiteleri gibi çeşitli okul organizasyonlarında aktifti. Belki hoşlarına gidiyordu, belki mezun olduktan sonra fakültede kalmayı umuyorlardı ya da amaçları sadece özgeçmişlerine birkaç güzel ekleme yapmaktı. Bazı insanlar yardım dernekleri, kitap kulüpleri, müzik grupları, drama grupları gibi çeşitli topluluklara tutkuluydu... Bazı insanlar bilgisayar oyunlarına takıntılıydı veya anime bağımlısıydı. Bazılarıysa gerçek hayat deneyimi yaşamak için boş zamanlarını yarı zamanlı işlerde çalışarak ya da staj yaparak geçiriyordu. Flört etmek ise hâlâ önemli bir konuydu, üçüncü ve son sınıflardan bile yurttaki bazı kızlar okulun önünden lüks arabalara biniyordu.

Bu yaşam biçimlerinden hiçbirine tepeden bakmıyordum. Her birinin makul görüşleri var gibiydi ve hepsinin durumu benimkinden daha iyi görünüyordu, kafası karışmış ve kaybolmuş benden.

Daha birinci ya da ikinci sınıftayken ne yapmak istediğini bilen şanslı gençlere karşı derin bir imrenme duygusundan başka bir şey beslemiyordum.

Ne olursa olsun, zorlukları aşıp sonuna kadar gidebilirlerse onlardan etkilenir, en ciddi ve samimi saygılarımı sunardım.

Chen Ruobing de böyle bir insandı. Üniversitede, yorulmadan tüm zamanını kütüphanede ve çalışma salonunda geçiriyordu. Bir zamanlar bu kadar çok çalışmanın onun için sadece bir alışkanlıktan ibaret olduğunu düşünmüştüm, ama sonradan öğrendim ki bundan zevk alıyormuş.

Birbiri ardına mesleki sınavları geçecek, bembeyaz üniformasını giyecek ve mükemmel bir doktor olacaktı. Yıllar sonra yaşıtları ne kadar rahat, zengin ya da boş bir hayat sürerse sürsün, kendini her zaman yapmak istediği şeylere gömecekti.

Üniversite hayatıma kendimi adadığım söylenemezdi. Bölümümdeki etkinliklere katılıyor, sınıf arkadaşlarımla yarışmalara ve çalışmalara katılıyordum. Ayrıca uzun mesafe koşusu, basketbol ve badminton topluluklarına katılmıştım; notlarım ortalamanın altındaydı. Kısacası, yaptıklarım çeşitli görünüyordu, ancak göz dolduran hiçbir şey yoktu— feri sönmüş bir tiptim.

Ama o zamanlar daha açık olmaya başlamıştım, birçok arkadaşım vardı ve yurttaki kızlarla iyi anlaşıyordum. Tsinghua'da "yakın bir arkadaşım" olduğunu biliyorlardı. İlk başta en iyi arkadaşımı göreceğimi söylüyordum ama daha sık gitmeye başladığımda, artık kimse bana inanmadı. Onlardan sakladığım bir erkek arkadaşım olduğundan emindiler ve durmadan muziplik yapıyorlardı. Bana ancak Chen Ruobing ve benim kütüphanede çekilmiş bir resmimizi bulduğumda inandılar. Ama ikinci sınıfın ikinci döneminde, gece sohbetleri sırasında konu bana geldiğinde her zaman, "Çok yakınsınız. Neredeyse iki yıldır her hafta görüşüyorsunuz," diyen birileri oluyordu. Sadece "Mm" veya "Evet" diyerek karşılık veriyordum. Yeni soruları olduğunu biliyordum ama artık kimse bana muziplik etmiyordu.

İkinci sınıftayken Chen Ruobing ile benim hikayemi yazmaya başladım. Aslında birkaç an, hatırladığım birkaç konuşma ve kafamda düşüncelerimle başıboş dolaşmalarımdan ibaretti. Ama yazmazsam her şeyi unutacağımdan korkuyordum. Kişi her şeyi unutacaksa, bu dünyada yaşamanın amacı neydi ki?

Bu hikayeyi yazdıktan sonra kendimi tamamen fantezilerime verirdim. Söylediğimiz sözler ve aklımdaki parçalar bir şekle bürünmüştü. Gerçeklik benden çok uzaktaydı. Chen Ruobing'in gölgesiyle baş başaydım, denizde süzülüyordum. Bu rüyadan uyandıktan sonra yazdıklarımı okurdum ama hepsinin çok gerçek şeyler olduğunu görürdüm.

Hâlâ yapmaktan hoşlandığım şeylerden biri Chen Ruobing'e okuduğum hikayeleri, hayal ettiğim şeyleri ve aklımda oluşan taslakları anlatmaktı. Kütüphanede konuşamazdık, bu yüzden her akşam yemeğine giderken onu bisikletle alır ve sürerken hikayeler anlatırdım. Bazen üzülürdü ya da aklında canlanacak bir şekilde anlattığımda uzun süre susardı.

Kafamı çevirip, "Dinliyor musun?" diye bağırdım.

O ise alakasız bir şekilde, "Düşünüyorum!" diye cevap verdi.

İşte o zaman içimde belli bir his belirmişti— o ve ben gerçeklikte değil, yazdığım hikayelerde yaşıyorduk.

- -

Chen Ruobing and I [GL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin