❈1. Bölüm ❈

1.4K 69 17
                                    

"Sırdaş" sözcüğünü kullanmak ne ara bu kadar popüler oldu bilmiyorum ve hiçbir zaman bir "sırdaşın" ne anlama geldiğini anlayamadım. Sıklıkla bir araya gelen, aynı yatağı paylaşan, hatta erkek arkadaşları ile yatmak hakkında sırlarını paylaşan kızları açıklamak için kullanılıyor gibi görünüyor. Ama bazen iki kızın arasındaki ilişki çok hassas olur ve ufak bir etki onları iki yabancıya çevirebilir.

Az önceki kritere göre, Chen Ruobing ve ben kesinlikle sırdaş olarak sayılabilirdik. Ama ben o kelimeyi kullanmaya sıcak bakmıyordum, hatta uzun bir süre ilişkimizi açıklamak için doğru kelimeyi bulamadım. Bazen bu binlerce yıllık geçmişi olan Çince karakterler gerçekten güçsüz kalıyordu.

Chen Ruobing ve ben lisede tanıştık. Lisede geçirdiği üç yıl boyunca girdiği her sınavda birinci olurdu, koltuğunu yalnızca bir kez bir çocuğa kaptırdı. Bu yaşandığında, yaşıtlarımız olan kızlar o çocuktan daha çok heyecanlanmıştı. 1- sonunda Chen Ruobing'in birinci olmadığı bir durumun yaşanması, 2- nihayet en iyi erkek öğrenci tâcını alacak ve kızların kurdukları hayalleri tatmin edecek bir erkeğin çıkmış olması yüzündendi. Böylelikle, bu oğlan bir süreliğine bizim dönemimizin gündemine oturmuştu.

Şimdi, bu çocuğu bir kenara alıp Chen Ruobing hakkında konuşalım.

Lisedeki ilk senemizin yarıyıl tatilinde, Chen Ruobing çoktan olağandışı öğrenme kabiliyetini ortaya koymuştu. Matematikte, fizikte ve kimyada onu afallatacak neredeyse hiç soru yoktu; İngilizcesi ve yazma becerileri bile sınıfın en iyisiydi. Bu etkileyici insan, hem içine kapanık ve narin, hem de güzel bir kızdı.

Okulumuz şehrin önemli bir okuluydu ve her ne kadar bugünkü ÇRÜBL* ile kıyaslanamayacak olsa da, üst seviye gruba girmeyi başarmıştı. O zamanlar tüm öğretmenler var güçleriyle onu derece öğrencisi* olması için eğitiyordu, bu yüzden de doğal olarak biz sıradan öğrencilerden farklıydı. Ona özel ilgi göstermeyi dert etmez, hatta onunla konuşurken daha nazik bir ses tonu kullanırlardı.

Ç/N1: Açılımı "Çin Renmin Üniversitesi'ne Bağlı Lise", Çin'deki en iyi liselerden biri ve ülkenin en prestijli üniversitelerinden biri olan ÇRÜ'ye bağlı.

Ç/N2: Çin'deki üniversiteye giriş sınavı olan gaokao'da derece yapan öğrenciye denir.

Yani Chen Ruobing, ilk yılın başından beri kızlardan ne kadar çok kem göz ve erkeklerden ne kadar büyük bir hayranlığı üzerine topladığının hiçbir zaman farkına varmamıştı.

On altı ve on yedi yaşındaki kızlar bir ya da iki tane bu sözde sırdaşlardan bulmak zorundaydı, yoksa dışlanırlardı. Bense bu düşünce yapısını hiçbir zaman anlayamamıştım. Fakat daha sonraları öğrendim ki, Çin eğitim sistemi bireyselliğe özendirmiyordu. Herkes diğerlerinden farklı olmaktan korkuyordu ve ancak okul üniformalarını giydiklerinde güvende hissediyorlardı. Eğer bir kız okul dönemi sırasında yalnız başına dolaşacak olursa, yalnız biri olarak görülür ve birçok farklı bakışa maruz kalmak zorunda kalırdı. On altı ya da on yedi yaşındaki bir kız için bu, biraz korkutucu bir şeydi.

O zamanlar, kızların çoğu boy olarak kendisine yakın olan arkadaşlar edinirdi. Chen Ruobing sırada en başta olurdu ve ben de onun arkasındaydım, bu yüzden de doğal olarak onunla arkadaş olmuştum. Böylelikle, sanki bir tür ritüeli yerine getirir gibi birlikte yemek yer, lavaboya gider ve diğer iyi arkadaşlar ne yaparsa onları yapar olduk.

Chen Ruobing, adından da anlaşılacağı üzere*, biraz soğuk biriydi ve gülümsediğinde bile dudaklarının kenarlarını hafifçe yukarı çektirdikten sonra çabucak eski yüz ifadesine dönerdi. Onunla ilk takılmaya başladığım zamanlarda hep bir miktar rahatsız hissederdim. Bir dönem onun benimle yemek ve bahçede dolanmak için kendini zorladığını sanmıştım, ama sonra fark ettim ki durum böyle değildi. Bu onun yapısında vardı ve benimleyken tamamıyla kendisi gibi davranıyordu.

Ç/N: Adı: 陈若冰 ve 冰 (bing) de buz anlamına geliyor.

Biz okulun koridorlarında yürürken, kafeteryaya giderken, hatta okulun dördüncü katındaki çatı katı terasında, her yönden dikilmiş bakışları hissedebiliyordum. Bu gözler benim değil, Chen Ruobing'in üzerindeydi. Eğer kaçamak bir bakışsa, bir erkekten; açıktan ve hatta bir miktar yargılayan bir bakışsa şüphesiz kızlardan olurdu.

Chen Ruobing'in onları görmediğinden mi yoksa alıştığından mı bunu yaptığını bilmiyordum, ama hiçbir zaman bu bakışlar hakkında yorum yapmazdı ve ben de ağzımı kapalı tutardım. Bir keresinde bir kutu çikolata çıkarmış ve ona bir başkası tarafından verildiğini söylemişti.

Gülümseyerek, "Hangi çocuktan?" diye sordum.

Bir anlığına tereddüt ettikten sonra, "İkinci sınıflardan," dedi.

Daha fazlasını sormadım.

Chen Ruobing çikolataları bana doğru ittirdi, "Bunlar artık senin. Ben tatlı sevmiyorum."

Omuzlarımı silktim. Neden beyaz çikolata istemiyordu ki? Onca şekil çeşidi vardı ve her biri zarif biçimde kare bölmelere yerleştirilmişti. Oldukça cazip görünüyordu.

Bir parça aldım ve ağzıma attım, çiğnerken bir yandan, "Görünüşe göre bunu veren sevdiğin kişi değilmiş," dedim.

Ondan sonra, Chen Ruobing sıklıkla bana her türden çikolata getirir oldu. Bir süre babasının yurt dışına çıktığını ve yanında onun için getirdiği bir kutu çikolatayla döndüğünü söyledi. Bu çikolataların farklı çeşitlerde sevimli şekilleri vardı. Bazen bir tavşan başı şeklinde ve bazen kalp şeklinde, altın renkli bir kağıda sarılmış olurlardı. Her gün bir parça getirirdi ve öğlen yemeğinden sonra esintiyi duyabilmek için çatı katına çıktığımızda sihir yapar gibi cebinden çıkarıverirdi. O günün çikolatasının ne şeklinde olacağını tahmin etmek günlük eğlencem haline gelmişti; onu aldıktan sonra altın renkli kağıdı dikkatle soyar, bir süre inceler ve sonra ağzıma atardım.

O sırada Pekin'de sonbahar mevsimiydi. Gökyüzü geniş ve masmavi görünüyordu, serin ve ferahlatıcı bir hava vardı. Chen Ruobing ve ben çatı katında dikilirken bol üniformalarımız rüzgârla dalgalanırdı. Bazen fermuarlarımızı açardık ve ceketlerimiz şişip yükselirdi, kanatlarımız var gibi olurdu.

Islık çalan sonbahar rüzgârındaki acıyla karışık tatlı tadı alabiliyordum.

Bu, sonraları bir alışkanlık halini aldı ve ortada yiyecek çikolata olmasa bile, sık sık esintinin keyfini çıkarmak için çatı katına çıkar olduk. Bazen orada sadece ikimiz oluyorduk, böyle zamanlarda ceketimi çıkarırdım ve geriye yalnızca büstiyerim kalırdı. İşte o zaman esintinin ensemden, kollarımdan ve hatta koltuk altlarımdan geçip gitmesi hissini tadabilirdim.

İlk başta Chen Ruobing yalnızca beni izlemekle yetiniyordu, ama sonraları o da oldukça bol olan okul üniformasını çıkarmaya başladı. Normalde içine bir de tişört giyerdi. O kadar zayıftı ki rüzgâr elbisesinin gevşek kollarını doldururdu. Yüzünü güneşe döndüğünde kolları son derece narin görünür ve ince, parlak saçları rüzgârla dans ederdi. Fakat bir yıl sonra bedenini yaralarla kaplı gördüğümde, o kadar canım acıdı ki nefes alamadığımı hissettim.

Belki de insanlar bu şekilde büyüyordu. Mükemmel şeylerin, "tek bir kusur yeşimin ihtişamını gölgeleyemez," gibi saçmalıklar söylenebilmesi için her zaman bazı kusurları olması gerekiyordu.

Ç/N: Türkçedeki "Altın yere düşmekle pul olmaz" ile benzer anlamda.






- - -

Merhabalarr

Öncelikle Pride'ın son birkaç saatindeyiz bilerek denk getirdim bunu scjskchd

Kısa bir kitap daha çevirmeye karar verdiğim için birkaç gündür bunun üstüne uğraşıyordum. Kısa zamanda çeviriyi tamamlarım diye umut ediyorum, iyi okumalar ❤️

*30 Haziran 2022

Chen Ruobing and I [GL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin