• 3.3 •

98.9K 6.1K 2.7K
                                    

•••

(Yayımlanma Tarihi; 16

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Yayımlanma Tarihi; 16.05.2023)
•••

| Vera Kurt |

Kalbim ağzımda, yüreğim onun avuçlarında bana kullandığı o kilit kelime sebebiyle donakalmış bir şekilde birbirimizi izliyorduk. Ne gitmeme izin veriyor, ne de yaptığım aptalca kandırma girişiminden kalan şaşkınlığı üzerinden atıp bana doğru bir adım atabiliyordu. Daha önce de birkaç kez afallayışına tanık olmuştum ancak ilk defa duygularını böylesine açık ve gizlenmeden göstermesine şahit oluyordum. Boşluğundan istifade ederek kollarının arasından yeniden sıyrılmak ve bir an önce buradan uzaklaşmak için bir hamle yaptım. Bu sefer beni engellemek için bariyerini sağlamlaştırmak yerine her duyduğumda etkisi altında kaldığım sesini kullanmayı tercih etti. "Bu şekilde gitme, konuşalım." Bakışlarımı her baktığımda kendimi kaybettiğim, güven hissini iliklerime kadar hissettiğim koyu kahvelerine bu sefer değdirmedim. Değdirmek istemedim. Duygularını, hislerini tam olarak tarif edemeyeceğini biliyordum ancak bana olan bakışlarını bir ben görüyor olamazdım, değil mi?

Bakışlarındaki duygu acıma mıydı? Hayır. Asla.
Bana acımıyordu. Bana hiç acımamıştı. Gözlerindeki bakışın acıma ile uzaktan, yakından alakası yoktu. Bana değer veriyordu. Bu değeri bir büyüğüm ya da abim olarak vermediğine de emindim. O bana, benim ona baktığım gibi bakıyordu işte. Küçüğüymüşüm gibi değil de... Genç bir kadın gibi.

Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım ve bir anda üzerime çöken bu yoğun duygu seli sebebiyle hâlâ yanmaya devam eden gözlerimi kırpıştırdım. O ise koyu renkli, sıcak dudakları aralık bir şekilde pür dikkat beni izlemeye devam etti. Kırıldığımı, üzüldüğümü anlamış mıydı? O zeki bir adamdı. Beni anlardı. Bazen beni bir tek o anlardı.

"Daha sonra da konuşabiliriz, herkes acıkmıştır. Şimdi tabakları içeri götürmem gerekiyor. İzin verir misin?" Yanından sıyrılıp kolaylıkla kollarının arasından çıktığım saniyelerde yerinde hareketsizce kaldığı için bu konuşmayı burada sonlandırdığımı sansam da kapıya ulaşmama adımlar kala iri adımları ve boy avantajı sayesinde bedeni ile önüme koca bir bariyer kurup yolumu keserek bana oldukça büyük bir engel oluşturmayı başardı. Gözlerimin içine baka baka kapıya uzandı ve kapatmak için bir hamlede bulunmadan hemen önce, "Şimdi konuşacağız." dedi. "Artık daha sonra yok."

Kapıyı yarım aralık bırakıp elimdeki tabakları alarak masanın üzerine bıraktı ve hemen ardından kapıya dönerek bahçedekilere sesini duyurmak için gür bir sesle, "İlyas!" diye bağırdı. Seslendiği isim koridorun duvarlarına çarpa çarpa yeniden kendi kulaklarına ulaştığı esnada durakladı ve gözlerini sıkıca yumarak birkaç saniye sessizce bekledi. Bu, ölen askerinin ismi değil miydi? Yerimde huzursuzca kıpırdanarak bedenimi hareketlendirmem ile gözleri aralanırken seslendiği ismi değiştirerek, "Kaan!" diye yeniledi. "Salatalar masanın üzerinde, gelip alın aslanım."

MÜNFERİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin