Koridorlar diğer hastanelerinki kadar geniş değildi. Işık fazla beyazdı. Hastaların kendilerini korumaktan yorulmuş olan vücutlarında bekçilik yapan gözler o ışıklara nasıl dayanabiliyordu? Eiffel bu soruyu düşünmemişti. Koşmaktan, hastanenin bahçesini geçip kapısından içeri dalıp hiç kimseye çarpmadan koşmaya çalıştığı esnada bu soruyu düşünmemişti.
Acil kısmının içerisinde kalan koridorun orta kısmında Daniel'a rastlamıştı. Adamın yanına adamı uzun zamandır görmemiş gibi koşsa da onu görüyordu, onu neredeyse her gün görüyordu.
Daniel'ın yanına geldiğinde duvara dayalı koltuklarda oturan Alan'ı gördü. Omuzlarıyla beraber başı, başıyla beraber sırtı ve sırtıyla beraber dizleri çökmüş olan Alan'ı gördü.
Gördüğü adamla beraber çökmemek için Daniel'a tutundu. Onu neredeyse her gün görüyordu, iyi ki de görüyordu. Onun kıyafetlerine tutunmuşken döndü ve ona baktı. Hastanenin saçmalık derecesinde parlak beyaz ışıkların beyazı solmuş gri duvarlarından ve çizilmekten rengini kaybetmiş gri zemininden yansıyan ışıkla beraber baktı.
Daniel neden Toyegg'den ayrılmamıştı? Onu orada tutan ne olmuştu? Evet fikirleri vardı, evet yardım ediyordu ama madem Eiffel'in yaptığı şey dışarıdan bakınca mantıksızlık olarak görünüyordu, neden Daniel da o mantıksızlıkta ona eşlik ediyordu?
Alan'ın yanında soramazdı ama doğru an gelince soracak ve ondan gerçek cevabı duyana kadar da bırakmayacaktı.
Zihnindeki tüm birikintiyi bir kenara bıraktı. "Ne oldu, Alan?" diye adama temkinli bir adım atarak sordu.
"Sizin denemeniz için aldığım çikolata kutularından birini bulmuş," dedi adam. Sesi de vücudunun geri kalanı gibiydi. "Kalan altı tanesinin altısını da yemiş."
Eiffel yutkundu. Koridorun ilerisinde kalan hareketlenmeye gözü takıldı. "Kutuyu saklamamış mıydın?"
"Buzdolabında diğer şeylerin altına koymuştum ama bir şekilde bulmuş olmalı. Biraz haylazdır da. Bir şeyler karıştırmayı severdi, bulabileceğini tahmin etmeliydim."
"Ne yapıp yapmadığını düşünmemelisin," dedi Eiffel. "Biliyorum, kolay değil ama daha iyi saklamış olsaydın bile bulduğun zaman neden daha iyi bir yere saklamadığını düşünecektin."
Eiffel'in gerisinde duran Daniel, "Mesela midene saklayabilirdin," dedi.
Eiffel onu uyarmak için sol omzu üzerinden bakmaya hazırdı ki Alan konuştu. "Haklısın, ilk aklıma gelen fikir oydu ama yapamadım. Bende diyabet var, sizinle tadarken yeterince çikolata yemiştim. Onları da yeseydim orada o değil ben olurdum." Adam başını kaldırıp hastane odasına baktı. "Gerçi, şimdi düşününce. Bu daha makul olabilirdi."
"Öyle dememelisin, Alan." O cümleyi kurabilmiş olsa da 'şunu demelisin' diye başlayacak olan cümleyi kuramadı dudakları.
Adama destek olmak için yanına oturacaktı ki o anda fark etti. Alan'ın yanındaki koltukta birisi vardı, bir çocuk, kız çocuğu. Siyah küt saçları ve yeşil gözleriyle etrafa sessizce bakıyordu. Bir çocuk gibi değil bir güvenlik kamerası gibi davranıyordu. "Merhaba," dedi Eiffel.
Çocuk başını kaldırdı ve göz göze geldiler. Hastanenin beyaz ışığı kızın gözlerine şelaleden dökülen sular gibi doldu, dökülen ışıklar gözleri aydınlattı. Eiffel hayatında ilk defa gerçek bir mücevher gördüğünü hissetti.
"Merhaba," dedi kız. Sanki kelime tek heceliymiş ve de hıçkırırmış gibi söylemişti. Ona hak vermeden edemedi. En konuşkan ve en hareketli çocuk bile hastane duvarlarından ve ışığından etkilenebiliyordu. Onların oturduğu mahallenin hastanesi haricinde kalan hastanelerde de aynı sorun vardı. Belki ekipmanları daha iyiydi belki ışıklandırmaları daha iyiydi belki de bahçelerindeki yeşilliğin rengi daha canlıydı ama duvarların insanın üzerinde yarattığı atmosfer aynıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toy Olmayan Yumurta
Science FictionSürpriz yumurtaların paketini sıyırırsan altından çikolata çıkacağı bellidir ama çikolatanın altındaki plastik yumurtadan ne çıkacağı belirsizdir. İstediğin, beklemediğin ya da hiç düşünemediğin bir oyuncak çıkabilir. Eiffel Equinox'a sürpriz yumur...