Sahneye Çıkan Merdivenlerle Tanrıya Çıkan Merdivenler Aynıdır

3 1 0
                                    

Yine o tezgahtaydı yine o bardağın karşısındaydı. Pipet dahi başını eğmişti, göz yaşı döker gibi ucundan limonata damlatıyordu ahşap tezgaha. Kurabiye yeme isteği yoktu. Kokusu güzeldi, iştah açıcıydı ama istemiyordu. Açılacak bir iştahı olduğunu hissetmiyordu.

"Sen de istemez misin, kurabiye?" cümlesini duydu. Kafa sallamakla yetindi. Sahip olduğu konuşma yetisinden geriye kalmış olanı öyle şeylere harcamak istemiyordu. Bedeniyle ifade edebileceği kelimelere harcamak istemiyordu. Düşünmek yoruyordu ama düşünmemenin kendisi düşünmenin kendisinden yorucu olduğu için düşünmemekle uğraşmıyordu, yalnızca yaşıyordu.

"Sanırım istemiyor, keşke isteseydi. Sattığım kurabiyelerden pay almıyorum ama alıyormuş gibi davranmayı seviyorum." Başka birine aitti bu ses. Karşısındaki birine. Bir eliyle tezgaha damlayan limonatayı silerken diğer eliyle kokteyl çalkalayan bir sese aitti.

Duyularının üzerine örttüğü buğulu perdeyi kaldırdı. Karşısında, aynı anda iki işi birden götürebiliyor olmanın verdiği mutluluğu sonuna kadar kullanan Nathan vardı. Oturduğu yüksek taburenin yanındaki yüksek taburede oturan biri de vardı. Kurabiye kokusu ondan geliyordu. Duyularının üzerindeki perdeyi kaldırmak, kurabiye konusundaki duruşunun zayıflamasına neden oldu.

"Buraya gelirse mutlu olacağını kendi söylemişti ama baksana, gülmüyor." Cümlenin kendisi ama kendisinden çok söyleyeni Eiffel'i gülümsetti. Yediği kurabiye kadar yumuşak ve tatlı sese sahip olan adamın yüzüne bakmak istedi. Tanner ile göz göze geldi.

Tanner ise o esnada Nathan'la olan bakışmasını sürdürüyordu.

"Onun mutluluk tanımı biraz farklı, yani buradaki tanımı biraz farklı. Onu buranın dışarısında hiç görmedim. Metroda da karşılaşmadık sanırım metro kullanmıyor."

"Bindiğimiz saatler farklı olduğu için karşılaşmamış olabilir miyiz?"

"Hayır olamayız çünkü ben metro kullanmıyorum," dedi Nathan. "Kullandır-At arabalarındaki promosyonumun bitmesine henüz var o yüzden bir süre daha beni metrolarda göremeyeceksin."

"Seni hiç metrolarda görmedim ki zaten."

Tanner kurabiyeyi çiğneyen sesiyle araya girdi. "Siz her seferinde böyle şeyler mi konuşuyorsunuz?"

"Aynen öyle," dedi Nathan. "Şahsen bana iyi geliyor. Tüm gün boyunca katlanmak zorunda kaldığım müşterilerin yalnızca birkaçıyla karşılaşsak Eiffel'e şükredecek duruma gelirsin."

"Öyle mi, üzüldüm çünkü ben zaten ona şükrediyordum."

Eiffel, üzerinde kurabiye kırıntısı kalmış elin üzerine koydu elini. "Ama senin dini inançların yok ki."

"İşte bu," diye araya girdi Nathan. Gözleri ikisi arasında dolaştı. "Durumu daha romantik yapmıyor mu?"

Eiffel göz ucuyla baktı. "Daha garip yapıyor. Bir şeyleri aldatıyor gibi ama değil gibi, çözemiyorum." Tanner ağzını açacaktı ki Eiffel önce davrandı. "Hayır, fark ettim ve hayır, kilit-anahtarla alakalı bir metafor daha istemiyorum."

Tanner gülümsedi, dudaklarını birbirine bastırdı, kadının eli altında kalmış elini çekip dudağına yaklaştırdı. Ağzının üzerindeki hayali fermuarı çekip kilitledi ve kilidi tezgahın öteki tarafına attı.

Nathan gülmek için arkasına dönerken Eiffel alnını okşadı.

"Dostum," dedi Nathan. "Eiffel'in seninle beraber olmasına çok sevindim. Sayende onun da mizah seviyesini birkaç seviye yükseltebiliriz."

"Ben de seninle takılıyor olmasına çok sevindim, dostum." O kelimeyi sıklıkla kullanmayıp o an için özel olarak zikrettiğini belli etmek için tüm yüz kaslarını kullanmıştı. "Her insanın bu tarz şeyler hakkında konuşacağı bir tanıdığı olmalı."

Toy Olmayan YumurtaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin