Kapıyı vurmasına gerek olmamalıydı. Apartman kapısında belirdiği anda kimin geldiği içeriye söylenmiş olmalıydı. Daire kapısına geldiği an gelmiş olduğu içeriye söylenmiş olmalıydı. Bekletilmeye devam edilmesinin tek bir anlamı olabilirdi.
Roy onu o anlamda mı bekletiyordu.
Kapının yanındaki duvara sağ kolunu henüz dayamıştı ki kapının kilidi açıldı. Ağır ve sağlam kapıyı yeterince ittirip aradan geçti. Kapanması için hafifçe dokunması yeterli geldi. Kapının kapandığını gördükten sonra arkasını dönüp dikkatini evin geri kalanına dağıtabildi. Karşısında onu bekleyen kimsenin olmadığını anladığında şaşırdı.
Eiffel'in aklında soru işaretleri yeşermeye başlayacaktı ki durdu. Kendi kendine başını yukarı aşağı salladı. Banyodan gelen sese o saniyeye kadar dikkat etmemişti.
Dikkatleri sanki soyut ve de çarpışabilen şeylermiş gibi, Eiffel sesi fark ettiği an su sesinin geldiği kapıdan "Geldin mi Eiffel?" sesi yükseldi.
"Evet," dedi Eiffel garipseyerek. Kapıyı banyodayken açabildiyse kapının kapanıp onun eve girdiğini de görmüş olmalıydı. Eğer oraya bir amaç için gelmemiş olsaydı böyle ufak, sohbetin akmaya başlaması için söylenmesi gereken cümlelere tahammül edebilirdi ama o an ne öyle cümlelere ne de Roy'a tahammülü kalmıştı.
Aç kuşların gagalayarak bitirdiği tahammül ekmeğinden geriye kalmış köşenin tamamını Toyegg'in batmak üzere oluşuna doğrayıp bitirmişti.
"Duşta mısın?" diye sordu. İstemeyerek de olsa yapmıştı. Duş başlığının sesini duyuyor olmasına rağmen sormuştu.
"Evet," dedi Roy. "Sen otur ben geliyorum."
Salona geldi. Tüm eşyalar birbirine dargındı sanki. Koltuk sehpaya, sehpa kanepeye, kanepe yemek masasına, yemek masası televizyona bir hayli mesafeliydi. Etraflarına perde çekilse her birine ufak bir oda ayrılabilirdi. Hepsinin rengi benzer tonlarda geziniyor olsa da hiçbiri birbirinin yanında gezinmiyordu.
Eiffel gözüne kestirdiği gri kanepenin kenarına oturdu. Kenarına ve de ucuna oturduğu kanepenin ne kadar rahat olduğunu anladığında kararını değiştirdi. Sırtını da yasladı fakat sırtını yaslayınca ayakları sehpaya yetişmedi. Hem kanepenin genişliğinden hem de boyunun kısalığı nedeniyle ayakkabılarının ucu dahi sehpanın ucuna uzak kaldı.
İlla ki ayaklarını uzatmaya gerek olmadığından kanepeye yaslanmak uğruna ayaklarını dinlendirmeyi gözden çıkardı.
Sol kolunu kanepenin koluna yasladı. Kafasını da kendi koluna yaslayıp dalabilirdi. Güneş sahneye çıkmak için kulisteki son hazırlıklarını yaparken o hala uyanıktı. Uyursa, rüyaların tatlı ve de mekaniklikten uzak dünyasına düşerse hoş olabilirdi, keyifli olabilirdi.
Olabilirdi, bir zamanlar. Kasıtlı olarak gözlerini sonuna kadar araladı. O koltuğa uzanmak bir zamanlar güzel olabilirdi.
Sol tarafından bir şeyin hareketlendiğini duydu. Ürkmedi ama şaşırdı. Dönüp baktığında tekerlekli bir kahve makinesinin ona yaklaştığını gördü. "Tercihinizi öğrenebilir miyim Efendi Eiffel."
"Adımı biliyor," diye mırıldandı kadın.
"Kaydetmiştim," dedi kapı tarafından gelen ses.
Makinenin ekranından gözünü alıp o tarafa baktı. Beline sardığı havluyla kapı eşiğinde dikiliyordu.
"Üzerine bir şey giymeyecek misin?"
"Evdeyken böyle dolaşırım."
"Biliyorum. Üzerine bir şey giymeyecek misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toy Olmayan Yumurta
Fiksi IlmiahSürpriz yumurtaların paketini sıyırırsan altından çikolata çıkacağı bellidir ama çikolatanın altındaki plastik yumurtadan ne çıkacağı belirsizdir. İstediğin, beklemediğin ya da hiç düşünemediğin bir oyuncak çıkabilir. Eiffel Equinox'a sürpriz yumur...