Bunu yapmayı o ana kadar düşünmemişti ama Monica'nın verdiği fikir üzerine yapması gerektiğine karar vermişti. Kadınla bir süre daha konuşup sohbet ettikten sonra Alan'ı kontrol etmeye gitmişti. Her ne kadar bitkin görünüyor olsa da Alan iyi olduğu, bir problemi olmadığı konusunda ısrarcı davranmıştı.
Hastanede yapabileceği her şey tükendikten sonra gitmesi gerektiğini kavramıştı. İnsanların koşturarak, ambulansların sirenlerle bağırarak geçtiği yollardan ilerleyip hastanenin kapısından çıkmıştı. Kaldırıma varınca telefonunu çıkarmıştı ve onun ismini tuşlamıştı.
"Alo, Tanner, nasılsın?"
"Ben iyiyim de... sana ne oldu, sen iyi misin?"
"İyiyim denilebilir. Gelip beni alabilir misin?"
"Evet."
"Güzel, konumu atıyorum şimdi. Görüşürüz."
"Görüşürüz." Telefonu kapattıktan sonra cihazı karnına bastırdı. Rüzgar saçlarını dalgalandırırken gözleri ısınabilmek için perdelerini indirdi. Kolları birbirine sarınırken kalbi sarılacağı insanı beklemeye koyuldu.
Yarım saate kalmadan Tanner külüstür arabasıyla geldi. Eiffel kapıyı açıp yan koltuğa oturup kapıyı kapattı.
"Tam kapatmadın."
Eiffel kapıyı açıp bir kez daha kapadı. Kapının kapanmasıyla dünyanın sesi dünyada kaldı. İki zihin olarak aracın içindeki sessizliğe daldılar.
"Çocuğa bir şey mi oldu?"
"Dylan iyi, şimdilik durumu nötrmüş."
"Sen neden böyle... durgunsun?"
"Her şeyden uzak olacağımız bir yere götürebilir misin bizi?"
Tanner bir müddet önüne baktı. Sonunda, "Buldum," diyerek artık nadir bir parça sayılan vitesi kullanarak aracın vitesini park halinden aldı. Gaza bastı ve sürücüsüz araçların arasına karışarak yola çıktı.
Beş dakika boyunca araç içinde sessizce yolculuk ettiler. Tanner'ın o anlatmadıkça sormaması hem iyi hem kötüydü. İyiydi çünkü bir çeşit saygı duyuyor demekti ama kötüydü de... Eiffel o sormadıkça anlatmaya başlayamıyordu. En sonunda, adamın onu ne olursa olsun dinleyeceğini kendine telkin ederek kendini motive etti ve anlatmaya başladı.
"Her şey üst üste geliyor. Hepsini birden kaldıramayacağımı biliyorum ve hangisinden kaldırmaya başlayacağımı da bilmiyorum."
"Tüm parçalar sırasıyla yerine oturacak," dedi Tanner gözlerini yolda tutarken.
Eiffel gülümsedi. "Sanki kilidi açacak anahtarı anlatıyorsun."
"Benim hayatım onlar üzerine oldu. Kendimi bildiğimden beridir kapı kilidi değiştiriyorum, anahtar yapıyorum ve kilitleri tamir ediyorum. Zaman ve teknoloji değişti ama benim yaptığım iş aynı kaldı."
"Kilit teknolojisi gelişmiş ama senin işini elinden alamamış."
"Alabilirdi. Benimle aynı işi yapan birçok arkadaşım işini kaybetti. Kaybetti demek bence doğru değil, onlar tutamadılar. Ellerinden kaçtı. Ben hala işteyim çünkü kendimi adapte ettim, teknolojiyle beraber ilerledim. Bildiğimiz metal anahtarları kullanmayı bıraktığımızda yeni kilitlerin yazılımını öğrenmek için onlarca kaynak araştırdım, kurslara gittim. Muhtemelen o kilitleri nasıl açacağımı birçok hırsızdan daha iyi biliyorum... ki öyle de olmalı zaten. Böylece insanlara güvence verebilirim."
"Biz de gelişiyoruz," dedi Eiffel. "Gelişmeye çalışıyoruz. Oyuncaklar artık düz plastik parçaları değil. En ufak oyuncağın bile içinde on yıl öncesinin pahalı sayabileceği donanımları var ve bunların maliyetleri kuruşları geçmiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toy Olmayan Yumurta
Science-FictionSürpriz yumurtaların paketini sıyırırsan altından çikolata çıkacağı bellidir ama çikolatanın altındaki plastik yumurtadan ne çıkacağı belirsizdir. İstediğin, beklemediğin ya da hiç düşünemediğin bir oyuncak çıkabilir. Eiffel Equinox'a sürpriz yumur...