Metaforda Kahve Olmanın Verdiği Hafiflik

26 5 14
                                    

Seçeneklerden Americano'ya bastı. Bardak boyu olarak büyük boyu seçti ve makinenin içinden çıkıveren bardağa makinenin içinden kahve döküldü.

"Eiffel, Eiffel," diyordu sağından bir ses. O dinlemiyordu. Tabi ki duyuyordu ve pekala dinlemiyordu. Tüm dikkatini kahveye odaklamıştı. Bardak makineden çıkmıştı ama havada duruyordu. Makine karton bardağı kenarlarından tutmuştu.

Eiffel'i o anda tutan hiçbir şey yoktu. Eğer Alan omzuna dokunursa diğer yöne doğru devrilirdi ve bundan şikayetçi de olmazdı. Devrilirse belki çarpışmanın şiddetiyle uyuyabilirdi. Yumuşak bir şekilde başını koyduğunda uykuya dalması zor oluyordu. Belki de kafasını sert bir zemine sert şekilde vurursa uykuya sert bir şekilde girerdi.

Belki uykusu bir camdı. Yavaş hamlelerle kimse camı geçemezdi.

İlk defa sabahlamamıştı. İlk defa dışarıda sabahlamamıştı. İlk defa dışarıda alkol alarak sabahlamamıştı.

İlk defa, tüm bunları yaparken üzerine aşırı düşünerek sabahlamıştı. Düşünmekten aklının yandığını, eridiğini, kül olduğunu hissediyordu.

Kendi aklının küllerine kafasını yaslasa uyuyabilir miydi? Yeterince sert olmazdı. Fakat bunun sert olmayacağı gerçeği yeterince sertti fakat uykuya dalmak için değildi.

Kahvesi hazır olunca karton bardağı çekti. Makinenin ayrıca verdiği tutamaç ile kapağı da karton bardağa taktı. Bardağa şapkasıyla gömleğini giydirdikten sonra dönüp yanındaki adama baktı. "Efendim Alan. Kulağımın dibinde bağırmak zorunda mısın?"

"Bunu sana diyeceğimi düşünmezdim Eiffel ama... niye geldin?"

"Daniel ile gelip burada seninle konuşacaktık." Konuşmak Eiffel'in zihnini tetiklemişti. "Sen niye buradasın? Planımızdan haberdar değildin... tek başına mı gelecektin?"

"Tek başıma değil, girerken gördüğün gibi binada başkaları da var."

"Benim katımda değil, Alan. Hem ayrıca, güvenliği hala insanla sağlamamız gerektiğine emin misin?"

"O nasıl soru?" dedi Alan kare çerçeveli gözlüklerinin arkasındaki gözlerini kısarak. "Burada bir olay yaşandığında ilk müdahaleyi kim yapacak?"

"Elli altı yaşında ve muhtemelen üç haneli kilosu olan bir adamdan... muhtemelen her şey daha iyidir."

"Uykusuzluk sana yaramıyor Eiffel," dedi Alan şefkatli bir sesle. "Mola odamızda yatak olmasını isterdim ama yok."

"Doğru, yok."

"Yine de... gidip biraz kestirmek istemez misin? Daniel gelene kadar en azından?"

"Masama geçeceğim." Alan'a arkasını döndü ve tasarım katının oyuncak tasarım bölümüne yürüdü. Bölümler arasında duvar yoktu. Merdiven çıkıp kata gelince herkes her şeyiyle görülüyordu. Ekranlar insanları bir nebze saklıyor olsa da yanlarına gidildiğinde onları saklayabilecek bir perde ya da kapı yoktu.

Eiffel'in bölümü evden de çalışabildiği için ofisteki masaları harika değildi. Zaten orta kaliteye sahip ofis ürünleriyle donatılmış katın orta kalite klasmanındaki en zayıf ürünlerle taçlandırılmış kısım onlarındı, oyuncak tasarımı.

Karton bardağını masasına koyduğunda etrafına baktı. Etrafındaki masaların hepsi boştu. Eşyalar dahi gitmişti, hiçbir iz kalmamıştı. O güne kadar orada hiç kimse çalışmamıştı sanki. Eiffel bir manyak olduğu için en az on masası olmadan çalışamayacağını şart koşarak işe girmişti sanki.

Evdekine kıyasla daha standart olan bilgisayar koltuğuna oturdu ve kendini ekrana odakladı. Kağıt inceliğindeki çerçevesiz ekranın köşesine, ekranın üzerine parmağını okuttu ve ekran açıldı. Daniel gelene kadar ne yapacağını bilmiyordu. İnternette sörfü telefonuyla da yapabilirdi fakat boş masaları görmek istemiyordu. Kendini ekrana hapsetmeliydi, en azından kahve bitene kadar.

Toy Olmayan YumurtaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin