Mete Çağın...
Demek hamileydi. Üstelik benim değil başka birinin bebeğine. Biliyorum size cidden tek düşündüğün bu mu gibi bir izlenim veriyorum. Ama eminim kendini benim yerime koyup aynısını hissedenler olacaktır. Oysa ne çok ister hayalini kurardım onun karnında taşıyıp dünyaya getireceği, annesinin o olacağı bir bebeğimizin olmasını.
Öyle çok severdim ki onu. Dünya'nın Güneş'e olan aşkından milyarlarca yıl etrafında dönüşünden daha çok severdim. Hala da seviyordum. Sanırım ölsem bile sevmeye devam etmekten vazgeçmeyecektim.
Ne de olsa pratisyen hemşire söylemişti. En nihayetinde işinde bilgiliydi. Yanlış olma ihtimal- siktir!
Kadın pratisyen hemşireydi. Ama ben o kadar aptaldım ki kadının henüz yeni yetme olduğunu unutup koyduğu tanıya inanmıştım. Üstelik bir hemşirenin tanısına inanarak onu yalnız bırakmıştım. Koşarak fazla uzaklaşmadığım hastane odasına ruhundan bir adım bile geri atamadığım kadının alındığı acil yanı odasına geri döndüm fakat odada ne Burçak ne de Oflaz yoktu.
Duraksayıp vakit kaybetme aşamalarını sonraya bırakarak hızla minik hastanemizin girişinde bulunan hasta kayıt bölümüne ilerleyip Burçak'ın nerede olduğunu sordum.
"Son gelenler içindeki kadın ağır yaralı asker hasta nerede şimdi?"
Hızla başını sallayıp önündeki raporları ve kayıtları incelemiş ardından da aradığını bulmanın verdiği sırıtma mutluluğuyla cevap verecekken yüzü düşerek konuşmaya başladı. "Rahim kisti ameliyatında efendim. On yedi santimlik bir kistmiş. Ve durumu... durumu ağır bir vaka maalesef." Cümlesinin sonlarına doğru sesi kısılmış yüz ifadesindeki hüzün ve başarı huzmeleri bir bir solmuştu.
"Rahim...rahim kisti mi? Emin misiniz? Son kararınız mı? Bakın lütfen bir yanlışlık olmasın. Bir yanlışlığı daha kaldıramaz benim yaşlı kalbim." titrek ve solgun sesimle kurduğum cümleler kulağımdan girmemişti bile.
Saçmalıyorsunuz der gibi baktığında kaybettiğim zamana küfrederek merdivenlere yöneldim. Dinlemeliydim işte onu! Aptal kafam neden hemen gidip yalnız bıraktıysam sanki onu! Hızla çıktığım dört kat merdivenle nefes nefese vardığım son katın girişinden hızlı hızlı yürüyerek geldiğim ameliyat kapısı ardına kadar kapalıyken nefes almak soluk borumun kendi intiharı gibi geliyordu.
Kapının önünde oturduğum yere koltuk, yaslandığım duvara taş olup gitmek ama ona kötü bir şey olduğunu duymak istemiyordum. Bildiğim tüm duaları içimden sessiz sedasız sıralarken omzuma dokunan elle istemsizce irkildim.
"Oğlum. Biliyorum Burçak kızım içeride sende onun yanından ayrılmak istemiyorsun ama Sevilay'ım uyandı. Seni sayıklıyor. Daha doğrusu ahiretliğim ve annen olduğunu düşündüğüm kadın içeride oğlum oğlum diye sayıklıyor. Biliyorsun yüzünde kezzap yanıkları vardı. Uzun süre yüzünü oynatması sağlıklı değil. Bir beş dakikalığına yanına mı gitsen? Hem ben burada beklerim sen gelene kadar. Bir gelişme olursa hemen haber verimim aklın kalmasın oğlum." demesiyle bir de annemin yaşayıp yaşamama olayı olduğunu hatırladım başımda.
Ah. Hayatımız son zamanlarda o kadar aksiyonu bol ve entrikalıydı ki dinlenmeyi bırakın daha bir an önceki yaşanan olayın konusunu aklınızda tutamıyordunuz doğrusu.
'Bazen Oflaz'a hak veriyorum Mete. Sen harbiden geri zekalısın.'
'Nazik iltifatların için teşekkürler iç ses bittiyse gidebilir miyiz?'
Başımı hafifçe sallayıp, çıkmayan sesimi ses tellerimi yırtarak çıkarmak yerine kafamı sallayarak cevap vermeyi tercih edeceğimi ve görüşüne olumlu baktığımı belli etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toprağın Burçağı
Lãng mạnSevdiğini kaybetmenin acısını yüreğinden atamamış ya da sadece etrafındakileri bu şekilde kandıran bir adam ve sevmenin ne olduğunu sadece şiirlerde hayal meyal hatırladığı kahverengi gözlerden okuyan bir kadın. Yolları kesişirse aşk mı olur hüsran...