Bölüm 14: Gözlerindeki Toprağa Ekilen Burçakların Hasat Vakti sevdiğim...

30 3 7
                                    

On Dokuz Saat Sonra Burçak'ın Ameliyattan Çıkışı...

Mete Çağın...

Kolumun dürtülmesi üzerine ne ara daldığımı bilmediğim uçsuz bucaksız kış uykusu kazanından çıktım.

Yanımdaki Armut hemşireyle içimi sükunetin esareti kapladı. Burçak'a bir şey mi olmuştu yoksa? Yoksa... hayır! Beni bırakıp gitmez o! İyi düşün Mete iyi düşün.

'Sorsan öğreneceksin aslında ama sende o beyinde kalmadı ki. Aklını peynir ekmekle mi Burçak'la mı yedin acaba?'

İç sesimin attığı taşla çattığım kaşlarım duyduğum iki kelime ile yumuşamış gözlerim kendi sularının esiri olmuştu.

"Burçak kurtuldu."

Haykırmak istediğimde bile güzel olan o iki güzel kelimenin bir araya gelmesinin verdiği hissi tanımlayamazdım bile. Nitekim tanımlayamadım da.

Danışmanın önünden geçerken odasını bilmediğim gerçeğiyle geri koşup danışmaya danıştım.  "Burçak... Burçak Vatanoğlu hangi odada acaba?" diye nefes nefese sorduğum soruya gülümsemiş ve 'hocamız ekmeğinde' sesiyle cevabımı vermişti. "On yedi numaralı odada hocam."

Devamını duymadığım cümleyi umursamadan hızla odanın kapısına geldim. İkinci kata koşa koşa çıktım. Nefes nefese kalmıştım fakat duyduğum cümle önce içimi, sonra en içimdekini, kalbimdeki kadını yakmıştı. "Üzgünüm Burçak. Kurtaramadım. Maalesef rahmini almak zorunda kaldım. Üzgünüm."

Burçak Vatanoğlu...

Yattığım soğuk yatak, hissettiğim basık hava, havaya karışmış sözde sağlıklı ama mide bulandırıcı serum kokusu her şeyiyle tamı tamına bir hastaneyi andırıyordu. En azından ben hayal dünyamda dış dünyayı yanlış algılamadıysam.

Göz kapaklarımdaki ağırlık içimdeki hislerden hafifti lakin kaldıracak gücü bu sefer kendimde bulamıyordum. Mete'yi de içimde, yanımda hissedemiyordum. Acaba o aptal hemşirenin saçmalıklarına inanıp beni bırakıp gitmiş miydi? Gittiyse buna dayanacak gücü nerede bulacaktı benim aptal kalbim?

Etrafımda işittiğim boğuk ama anlaşılabilir seslere kulak kesildim. " Hocam yapmayın. Üzülecekler. Gerçekleri dile getirin tamam ama..." Oflaz'ın keskin sesini o boğukluğa rağmen kurduğu cümlelerle yaratılan depremi az sonra kuracağı cümlelere hazırlanarak içim acıya acıya işittim. " Aması falan yok öğrenmek zorundalar."

Yorgun olmadığım halde yorgun çıkan sesimle gözlerimi hafifçe aralayarak ya da araladığım sanıp kirpiklerimle bakışırken konuşmaya başladım. "Neyi öğrenmem gerektiğini bana da mı söyleseniz acaba?"

Oflaz sessizce küfür ederken hemşire yerinde sıçramıştı. "Yenge senin bu ani uyanışların yüzünden ölümden uyanış temalı korku filmleri ve dizilerinin reytingleri düşüyor. Çünkü kimse sana yetişemiyor." serzenişleriyle kafamı geriye atarak cevap verdim. "Oflaz mısın korkulaz mısın yoksa çay mısın her ne haltsan ne olduğunu söylemeyi düşünüyor musun? Düşünmüyorsan şayet dişlerini kerpetenle sökebilecek derecede bana bağlı ekibim şuan hastanede hayatım hiç çekinme yani."

Açıklamadan önce son cümlesini dile getirdi. "Doktora şiddet? Aşk olsun yenge seni modern bilirdim. Hıh." Ardından derin bir nefes aldı ve duymayı beklediğim cümlelerine giriş yolunu kurdu.

"Senden öncelikli istediğim sakin kalman tamam mı? Hani sana ameliyat öncesi bahsetmiştim birtakım risklerden. Hatırlıyor musun?" Başımı hem onaylar hem de devam etmesini ister gibi salladım.

'Düşündüğümüz şey değildir değil mi Burçak? Hayat bu kadar acımasız değildir?'

'Umarım iç ses umarım.'

Toprağın BurçağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin