Ertesi gün yatağımda uzanmış kaçış yolu arıyordum.
Yarkın Bey genelde işe bizden daha erken gelir ve bizden daha geç çıkardı. Bazı zamanlar bizle aynı saatte çıktığı da olurdu fakat o günler, akşam vakti tekrardan şirketin yolunu tutuyordu.
Altı kıtanın altısında da hizmet veren bir tedarik zincirinin Avrupa CEO'suydu ve buna rağmen çok fazla çalışmıyordu. İşine fazla zaman harcamasa da verimli çalışırdı, orası ayrıydı tabii. Sürekli toplantılara katılır, yurt dışında iş seyahatlerine çıkardı.
Yoğun bir insan olduğu hâlde beni başına bela etmekten kaçınmamış olması şaşırtıcıydı. Herhangi bir ekstra uğraşının çıkmadığı günler mutlaka beni ziyaret etmek için buraya geliyordu ve kanımca bu gerçekten büyük bir zaman israfıydı.
Belki, Yarkın Bey'in yata geldiği vakti tam olarak söyleyemezdim ama tekne sesinin hemen ardından yatın güvertesine ayak bastığını ve üstünü başını değiştirdikten sonra doğruca benim kamarama geldiğini biliyordum. Eğer odamdaki saati kaldırmamış olsalardı Yarkın Bey'in buraya kaç dakikada geldiğini hesaplar ve kıyıdan ne kadar ırakta olduğumuzu bulabilirdim fakat Güneş'e bakarak saati tahmin edemeyeceğime de göre denizin neresinde olduğumuzu zamanı hesaplama yoluyla öğrenmem hemen hemen imkânsızdı.
Yine de elimde bazı ipuçları vardı: Telefon çekiyordu ki bu da fazla uzaklaşmadığımızın en büyük kanıtıydı. Ayrıyeten kamaranın minik penceresinden dışarıyı izlediğim bazı zamanlar balıkçı tekneleri görüyordum; kıyı görünmüyordu ama balıkçılar fazla uzağa açılmazlardı, bunu biliyordum.
Bunlara dayanarak kıyıdan fazla uzakta olmadığımızı söyleyebilirdim.
Peki bu bilgi ne işime yarayacaktı?
Neticede kulaç atarak Beyoğlu kıyılarına varacak değildim. Fakat şöyle de bir gerçek vardı ki kıyıya yakın olan bir yat, denizin açıklarında dolanan bir yattan daha fazla dikkat çekerdi. Belki şansım yaver giderdi de deniz polisleri denizin ortasında öylece bekleyen bu yatı fark eder, baskın yapmaya karar verir ve beni buradan bir an önce kurtarırlardı.
Bende böylesi bir talih varken bu pek mümkün gözükmüyordu ama Sonsuz Maymun Teoremi hâlâ iş görürdü.
Bir şekilde telefona ulaşabilsem polisleri arayabilirdim amma velakin bunu en son denediğimde hem başıma kötü şeyler gelmişti hem de bir işe yaramamıştı. Yani en azından yaramadığını düşünüyordum zira o günden beri hiçbir şey olmamıştı.
Telefonla polislere ya da herhangi bir tanıdığıma ulaşmaktan başka çarem olduğunu sanmıyordum yine de.
Ve bunun için bir plana ihtiyacım vardı.
Kendi telefonuma ulaşamazdım, Yarkın Bey'den ailemle konuşmak istediğimi söyleyerek telefona ulaşamazdım ve adamın tekini ikna ederek telefonuna ulaşamazdım. Takım elbiseli herifler telefonlarını isteyerek vermezlerdi belki ama bu yatta kimse rızayı gözetmiyordu zaten.
Onlardan çalabilirdim.
Bruce Lee falan değildim; adamları dövüş yeteneklerimle etkisiz hâle getirip cep telefonlarına konamazdım. Üstelik benden kat kat iriceydiler, tek yumruklarıyla ağzım, yüzüm dağılabilirdi. Ayvaz da olmadığıma göre heriflere çaktırmadan telefonlarını yürütemezdim. Geriye iki seçenek kalıyordu: Ya Yarkın Bey'e boyun eğiyormuş gibi yaparak yatağına girecek ve güvenini sağlayıp buradan kurtulacaktım ya da banyodaki jiletlerden yardım alacak, adamın tekini kesip, biçip telefonunu kapacak, sonra da yardım çağıracaktım.
Yani ya fahişe olacaktım ya da adam yaralayacak, hatta belki de öldürecektim.
Birinin kanını dökmek, bir ihtimal kanına girmek, saplantılının tekiyle münasebette bulunmak, onunla Bodrum rallilerine gitmek, Plantinga konferanslarına katılmak, Flavianus Amfitiyatro'yu ziyaret etmek ve sağlıklı bir yaşam için detoks diyeti yapmaktan daha iyi miydi bilmiyordum ama her halükârda seçeceğim şık buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cruise bxb
General FictionPatronumun bana takıntılı olduğunu nereden bilebilirdim ki?